Pazartesi ve çarşamba günü yayınladığım ve cuntalarla çetelerin ilişkisini işlediğim, meseleyi sol-Kemalizm ve Bonapartizm içinde ele aldığım yazılar, hiç beklemediğim ve beni çok şaşırtacak boyutlarda ilgi uyandırdı. Bu konuyu farklı yönlerden ele alıp devam etmem istendi. O nedenle bugün de aynı konuyu çözümlemeye
sağ-Kemalizm kavramıyla devam edeceğim.
Soldan sağa kayanlar Bizdeki
sol-Kemalizmin, 1960'tan başlayarak biçimlendirildiğini ve özünde
darbeciliğe/Bonapartizme dayandığını söylemiştim. Bu sol Kemalizm bizde henüz yeterince irdelenmemiş, Bonapartizm de sürekli olarak övülmüştür. Oysa bunların nirengi noktasını, her şey bir yana,
parlamenter demokrasiye karşı olmak meydana getirir.
Bu düşüncenin Türkiye'deki en ciddi savunucusu 1970'lerin başına kadar
Doğan Avcıoğlu-İlhan Selçuk ikilisi olmuştur. Avcıoğlu'nun demokrasinin, parlamentarizmin "nasıl bir aldatma" olduğunu belirten düşünceleri şimdi
Yön'deki ve
Devrim'deki yazılarını toplayan
Atatürkçülük, Milliyetçilik, Sosyalizm başlıklı kitabında okunabilir.
Bu anlayış bugün ortaya çıkan çetelerin politik eğilimlerinde yaşıyor. Arada çok önemli bir fark var. Bugünkü çeteler ve koalisyonlar açıkça
sağ/milliyetçi/ulusalcı bir yaklaşımı savunuyor. Dolayısıyla soru şu: bu nasıl oldu?
Bu sorunun iki yanıtı var: Birincisi, eskiden solcu ve solda olanlar sonradan
ulusalcı oldu. Denecektir ki, söz konusu ulusalcılık eğilimi baştan beri mevcuttur. O nedenle bu tür sol hareketler kendilerine daha önceleri de
"milli" sıfatını uygun görüyordu:
Milli Demokratik Devrim gibi. Doğru; fakat bugün ortada başka bir durum var.
O gün sol kendini ulusalcı ilan ederken bunu kendini milli olarak nitelendiren sağın ötesinde/dışında bir yerden söylüyordu. Oysa bugün solla sağın ulusalcı cephedeki koalisyonu yaşanıyor. Onunla da kalınmıyor sol ulusalcılık dendi mi, sağın arkasında bir yerde duruyor. Gene iki tarafın da ortak ideolojisi Kemalizm. İşte budur sağ-Kemalizm Bu, Kemalizmin 1980'lerdeki yeni "türevinden" kaynaklanıyor.
12 Eylül'le birlikte asker solla ve sol aydınlarla bağını koparınca ideoloji olarak
Türk-İslam sentezini benimsedi. O sentezin siyasi ve mitolojik anlamdaki
devletçiliğiyle ve milliyetçiliğiyle kendini özdeşleştirdi. Buna dinselİslami bir renk de kattı. Böylece Kemalizm sol bir içerikten koparıldı; yeni bir çerçeveye yerleştirildi. Kemalizm artık tapınılan bir devletle, ılımlı bir Müslümanlıkla ve nihayet çok geniş bir milliyetçilikle bütünleştirildi.
Buna
sağ-Kemalizm diyorum.
Bu çerçeve 1980'den sonra gelişen, İslam ve Kürt tartışmasıyla alevlenen kimlik politikalarına karşı bir koruyucu kalkan, bir zırh gibi kullanılmak istendi. Kullanıldı da. Ne var ki, neosağKemalizmle kimlik politikaları ve AB süreci her düzeyde çatıştı ve bir gerilim yaşadı.
İtiraf etmek gerekiyor ki, toplum bu çalkantıya çok ani bir biçimde, bütünüyle hazırlıksız olarak yakalanmıştı. İşte o noktada bu gidişi kendince durdurmak isteyen ve bu yeni durum üstünden siyaset yapanları bertaraf etmek isteyen kesimler Kemalizmi bir ortak payda olarak aldı ve örgütlenmeye başladı.
Bu örgütlenmenin yer üstünde olan kısımları da var, yeraltında olan kısımları da. O arada sol ve sağ farklı saiklerle de olsa bu tepki kanadında bir araya geldi ve
Kızıl Elma Koalisyonu, Dip Dalgası Hareketi, Ülkücü-Devrimci koalisyonu ortaya çıktı.
"Parlamentarizm ve demokrasiyle olmaz, askerle ve onun yönetimiyle olur" diyen eski solla, her zaman askeri kutsamış ve ona dayanmış olan (yeni) sağ buluştu. Hem sivil hem yarı askeri bir görüntü içinde.
Bugün karşı karşıya bulunduğumuz "gerçek" budur; ne Kemalizmdir, ne "elden giden laiklik"tir! İyi bilmek gerekmez mi?
Yayın tarihi: 28 Mart 2008, Cuma
Web adresi: https://www.sabah.com.tr/2008/03/28//haber,1B031F1A2F664DD2945100B9AADA5B84.html
Tüm hakları saklıdır.
Copyright © 2003-2008, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş.