Yunanistan'da o çok kritik 1920 seçimlerini bilir misiniz? Bilmezsiniz, çünkü size öğretilmez. 1920 seçimlerinde iki siyasi blok çekişiyordu Yunanistan'da: Yayılmacı, yani
"Büyük Yunanistan" isteyen, yani İzmir'i, hatta İstanbul'u isteyen Venizelosçular ile,
"küçük ama şerefli Yunanistan" sloganını atan
"kralcılar"...
Seçimi kralcılar kazandılar: Yunan halkı,
"Anadolu serüvenine" girmek istemiyordu!
Ama ordu da İzmir'e çıkmış, içerilere sızmıştı... Bir yıldır Anadolu'daydı.
Yeni kurulan Ghounaris hükümeti,
"enayiliğin lüzumu yok" diye düşündü.
Türkler birbirlerini yiyorlardı, en zayıf günleriydi... Venizelos'un kazanımlarını reddetmek
"gereğinden fazla dürüstlük" olacaktı... Halkın isteği doğrultusunda orduyu geri çekmek yerine Eskişehir-Kütahya yönünde yürüyüp, daha yeni yeni filizlenmeye başlamış olan Türk direnişini bir çırpıda ezmek, gerekirse Ankara'ya kadar gidip
"Kemal'in işini bitirmek" daha akıllıca değil miydi?
İşte bu
"oportünist" politika, Ghounaris'i iki yıl sonra idama götürdü.
Uğradıkları büyük bozgundan sonra başbakan ve beş bakan daha kurşuna dizildiler.
Demek ki, seni iktidara getiren programından sapmayacaksın, halka verdiğin sözü tutacaksın.
Bir de, başkası için biçilmiş dona sığmaya çalışmayacaksın, kendi donunu kendin biçeceksin.
Türkiye'de 1980 darbesi ve 1982 Anayasası'yla bir
"vesayet" rejimi kuruldu. Daha doğrusu, zaten yürürlükte olan vesayet sistemi daha da radikal hale getirildi.
Bu düzen, bürokrasinin siyasi hayat üzerindeki denetimini pekiştiriyordu. YÖK adı altında icat edilen bir
"süper kurum" aracılığıyla üniversiteler birer yüksek liseye dönüştürülüyor, çok kritik ve stratejik iki yasayla, Siyasi Partiler Kanunu ve Seçim Kanunu'yla demokrasi ortadan kaldırılıyordu...
Recep Tayyip Erdoğan bu sistemin üzerine geldi oturdu.
Değiştirmeye gücü mü yetmedi, yoksa kurulu mekanizma
"işine mi geldi" acaba?
Fakat bürokrasi de,
"kendisi için dizayn etmiş olduğu" silahlar önce Özal'ın, sonra Gül ve Erdoğan'ın eline geçince, apıştı. Sonra da dellendi.
Sakın yanlış anlaşılmasın ve olmadık anlamlar yüklenmesin ama, ellili yıllarda da böyle olmuştu: Adnan Menderes, yapıyı değiştireceği yerde,
"İnönü diktası için hazırlanmış kılıfı" kendine uydurmaya kalkmıştı... Bu hata onun sonunu getirdi.
Şimdi Ankara'da gene büyük bir savaş yaşanmaktadır.
Bürokrasiyle halkın iki yüz yıllık zıtlaşmasında yeni bir perde açılmış, yeni bir adım atılmıştır.
Fakat korkarım Erdoğan, 12 Eylül hukukunu, 12 Eylül
"yapısını" değiştirmediği, kendine yontmaya kalktığı için pişman olmak üzeredir.
YÖK'ü yok etmek yerine kendi emelleri doğrultusuna çekmeye kalkıştığı için... Son derece sakat iki yasayı, Siyasi Partiler Kanunu'nu ve Seçim Kanunu'nu elinde güç olduğu halde tarihimizin çöp sepetine göndermediği için... Türban meselesini dar ufuklara tıktığı, şıpın işi oldu bittiye getirmeye kalktığı, yeni ve demokratik bir anayasa kapsamına sokup başka özgürlüklere bağlamadığı için...
Yenilirse, hatayı kendisinde de araması gerekecektir.
Bunu biz de söylüyoruz, her demokrat da söylüyor, Sami Selçuk da söylüyor.
Allah'ın işine bak: Geçen yıl, cumhurbaşkanlığı için, ısrarla Sami Selçuk'u önermiştim ben de!
O zaman sakalımız yoktu, dinletemedik, şimdi sakal da bıraktık ama gene dinleyen çıkmaz.
Yayın tarihi: 20 Mart 2008, Perşembe
Web adresi: https://www.sabah.com.tr/2008/03/20//ardic.html
Tüm hakları saklıdır.
Copyright © 2003-2008, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş.