Bir koşuşturmadır gidiyor.
Avrupa Yakası'nın 150. bölümünü hazırlıyoruz, siz bu hafta seyredeceksiniz. Şarkılar söyledik, danslar ettik, en çok kendimiz eğlendik. Bu telaşenin ortasında bir ara kostüm sorumlumuz Kerem'in bana şöyle bir şey söylediğini duyar gibi oldum: "Gülse Hanım, sizden bir çanta tasarlamanızı istiyorlar. Bu çantalar sonra satılıp Lösemili Çocuklar Vakfı'na katkı olacak, yapar mısınız?" "Ha, olur," gibi bir şey dediğimi hayal meyal hatırlıyorum. Sanıyorum ki bir tasarımcı bana telefon açacak, ben de diyeceğim ki, "Merhaba efendim, şöyle beyaz olsun, sapları gümüş olsun, büyükçe bir şey olsun, omuza rahat asılsın..." Ondan sonra görevim bitecek. Durumun vehametini, birkaç gün sonra Kerem'in getirdiği kocaman paketle kavradım. Paketin muhteviyatı: Kanvas bir çanta, rengârenk kumaş boyaları, palet ve fırçalar... Amanın! El işi mi yapacağız? Ama ben son elişi dersini yaklaşık 18 yıl önce lisede görmüştüm.
ESERLERİM MİZAH KONUSU Aldı mı beni bir düşünce... "Otur, iki günde uzun metraj film yaz," deseler, canım yanmayacak! "Çık Shakespeare oyna," deseler, her şeyi göze alıp deneyeceğim. Ama bu, tamamen alanım dışı... Kerem'i yakalasam çok ağır konuşacağım ama sette göz göze bile gelmiyor. Boyalar bana bakıyor, ben boyalara... Şimdi gördün mü lisede Dilek Hanım'ın derslerinde çan çan etmeyi... Özellikle lisenin son yılında, üniversite sınavının yaklaşması sebebiyle daha ziyade Türkçe, matematik, fizik, kimya konularına yoğunlaştığımızdan, resim ve el işi derslerini bir nevi 'ders arası kafa boşaltma saati' gibi algılıyorduk. Üstelik hatırladığım kadarıyla, son yılların popüler 'el işi' alanı takı tasarımı dışında, aşağı yukarı her şeyi yapmıştık o derslerde. Müfredat yoğundu: Cam boyası, batik, kumaş boyası, mozaik, ahşap boyama, maket, makrame... Ne yazık ki, benim eserlerim evde bir mizah konusu olurken, sonradan grafiker olan bir sınıf arkadaşımın yaptıkları, sözgelimi kumaş boyama tişörtler, yastıklar, kendisi veya bizler tarafından zevkle kullanılırdı. Yıllardır görüşmediğimiz halde onu aramayı bile düşündüm yemin ederim.
SORUMLULUK BÜYÜK Al işte, elementlerin atom numaraları bilmem şu yıllarda hiçbir işine yaramıyor ama o el işi derslerini dedikoduyla geçirdiğin için, bu şanlı şöhretli halinle, fırçalar sana bakıyor, sen fırçalara... Nasıldı bu kumaş boyası Allahım? Etrafına kontür çekip içini mi dolduruyorduk? Yoksa o cam boyası mıydı? Çiçek çizsem çok mu banal olur? İnsan figürü çizsem, iddialı manzaralar yapsam, berbat bir şey çıkar da satılmazsa, bırak rezil olmayı, LÖSEV'e beş kuruş kalmaz. Sorumluluk büyük.Bir ara telefonu açıp, "Sayın Coach yetkilileri, ben onun yerine sizden 10 tane çanta alsam, parasını LÖSEV'e bağışlasanız," filan demeyi bile düşündüm. Ne var ki, paketin içinden bu kampanyanın yurtdışı örneklerinin fotoğrafları çıkınca, bunu bir meydan okuma gibi algıladığımı itiraf edeyim. Mesela Leonardo Di Caprio, bir de erkek haliyle, şahane palmiyeler çizmiş çantanın üstüne, al yazın plajda kullan. Orlando Bloom parlak bir fikirle elini tamamen boyayıp çantanın üzerine basmış. Teri Hatcher, yamuk bir kırmızı kalp boyayarak, bu çok 'orijinal' fikirle kariyerini bitirmiş bana göre... Jennifer Aniston'ı ise komedi oyuncusu olarak çok beğenmeme rağmen, çantanın üzerine sadece "Sevgilerle Jennifer Aniston!" yazdığı için gözümden düştü. Aldı mı beni bir hırs...
ARAMAYIN, ATÖLYEDEYİM Sezonun en popüler çantasını yapmak için kolları sıvamış durumdayım. İşi gücü bıraktım. Gündemimde bu var. Çok orijinal bir fikirle, hem albenili, hem gösterişli, aynı zamanda kullanışlı, satış rekorları kıracak, seri üretime geçilecek bir model bulmalıyım! Lütfen acil durumlar dışında aramayın, atölyemdeyim. Bittim ben!
Yayın tarihi: 24 Şubat 2008, Pazar
Web adresi: https://www.sabah.com.tr/2008/02/24/pz/haber,BBF39B979F4542EAAABA5A0A1ABF04CB.html
Tüm hakları saklıdır.