Yemek seçmeyen, ülke mutfaklarıyla hatta Türk yemekleriyle bile ilgilenmeyen, bu konuda yapılan sohbetlere katılmayan, evinde açlıktan ölse makarna bile yapmayan bir arkadaşım geçen gün "Lezzet dünyasına girmek istemiyorum," diye açıkladı bu tavrını! Sebebi ne iştahsızlık ne de meraksızlık... Ona göre lezzet dünyası, tehlikeli bir alan! Elini verirsen kolunu kaptırabilirsin! Katılıyorum. Birkaç farklı yemek tatma niyetiyle girdiğin, ne bileyim "Ekşi krema nedir?", "Soğan nasıl karamelize edilir?" diye başladığın bu dünyaya dalıp, o girdap içinde kaybolup, 150 kiloluk bir adam olarak çıkabilirsin. Kilo almayı bir yana bırak, bir süre sonra seyahatlerin, akşam programların, ilişkilerin, sohbetlerin hatta işin bile bunun üzerine kurulu olmaya başlayabilir! Yemek kavramını, "Hayatta kalmak için alınan gıda," alanından alıp, büyütüp büyütüp, hayatın ta kendisi haline getirebilirsin mesela... Lezzetli yiyecekler, alkol veya uyuşturucu gibi bağımlılık yapabilir, bir serveti eritip bitirebilir, hayat tarzını değiştirebilir, hatta sağlığı tepetaklak edebilir. Lezzet dünyası tehlikelidir, evet. Lezzet yoksunluğu insanı depresyona, lezzetler dünyanın öbür ucuna sürükleyebilir. Ne var ki bazı insanlar, kalıtımsal olarak lezzet dünyasına bağlı doğmuşlardır.
İLLE DE SÜTLÜ ÇİKOLATA Beni alın mesela... Henüz çikolata yemeğe başladığım, 'birkaç dişli' yıllarımdan itibaren sütlü çikolatayı bitter'e tercih ettiğimi, hatta bitter çikolata verildiğinde tükürdüğümü anlatır annem. Bu, aile içinde sempatik bir hikâye ve benim damak tadımın gelişmişliğinin kanıtı olarak anlatılır, ancak bir çocuk görüntüsü olarak gıcık bir resimdi. Ağzında siyah çikolata artıklarıyla, tüküren, dişsiz, asık suratlı bir kız çocuğu... Bundan kısa bir süre sonra artık bebekler ne zaman 'açık, şekerli çay' içmeye başlayabiliyorlarsa o dönemde, normal çay verilince ağladığım, ancak Earl Grey, yani bergamut aromalı çayla dolu bardağı, bir bağımlı gibi ağzıma dayayıp, yine annemin tabiriyle "Nefes almadan, cok cok cok," içtiğimi anlatırlar. Lezzet dünyasına girişim bu çikolatalarla mı başladı, Earl Grey çayla mı, bilmiyorum. Ama gastronomiye merakım, kapıya gelen bozacının tetiklediği bir konudur. Ben kapıdan bozacı geçen, geçmeyince merak edilen, dükkândan boza almak istediğinizde Vefa'ya gitmeniz gereken yılları yaşamış bir insanım. Ve yaklaşık 25 yıl önce, kapıya gelen bozacının, "Bu arpadan yapılır, bu tatlısı, bu ekşisi, durunca ekşiyor, bozuk bu yani, ama tadı daha güzel," şeklinde verdiği, bana göre çelişkili' bilgiler karşısında düştüğüm dehşet, ilk gastronomi dersim oldu sanırım. Sonra işte, kolumu kurtaramadım bir daha. Gittiğim ülkelerde hep oranın mutfağını tattım, mönüleri inceledim, malzemeleri öğrenmeye çalıştım. İyi yemek adreslerini takip etmeye uğraştım.
DAMAK TADI ÖNEMLİ Lezzet dünyası, seyahatlerde bana hep birkaç kilo kazandırdı. İstanbul'da ise istediğim tatlara ulaşmak için o kadar yol teptim ki, hep vakit kaybettirdi. Neyse ki damak tadı konusunda seçicilik, iyi yapılmamış bir yemeği yemektense aç kalmayı tercih etmeme de yol açtı. Bugün 100 kilo değilsem, bunu beğenmediğim yemeği reddetmeye, hiçbir öğünü sadece karnımı doyurmak için yememeye borçluyum. Dünyada kimin neyi, nasıl ve ne zaman yediği, insanlar, kültürler ve milletlerle ilgili çok şey söyler aslında... Şu anda elimde olan NTV yayınlarından
Dünya Mutfakları Atlası'ndan birkaç ilginç not: Dünya mutfakları kitapta üçe ayrılmış; kral ve prenslerin mutfakları, köylü mutfakları, tüccar mutfakları... Kral ve prenslerin, yani saray mutfaklarının en önemli özelliği fırında kızartma ve Osmanlı Mutfağı, bunların en önemlilerinden! Türkiye, Avrupa, Kuzey Amerika ve Rusya, günde üç öğün yemek yenen bölgelerden. Ama mesela Arap yarımadası, Kuzey Afrika, Orta Asya ve Güney Amerika'nın birçok bölgesinde iki öğün, Afrika kıtasının büyük bölümünde ise tek öğün yeniyor. Avrupa'da en çok ekmek yiyen Türkler. Kişi başı günlük ekmek tüketimimiz 350 gram. Türkiye'yi 195 gramla Danimarka takip ediyor. Türkiye'de en çok tüketilen süt ve peynir, koyundan elde ediliyor. Avrupa'nın kuzeyi ise inek süt ve peynirlerini tercih ediyor. Dünyada deve, manda, Ren geyiği, hatta lama sütü ve peynirini yoğun tüketen bölgeler de var. Dünyada en çok tüketilen dünya yemeklerine (pizza, hamburger, sushi vs) Türklerin katkısı ise döner. Döner batı Avrupa'nın büyük şehirlerinde gittikçe yükselen bir fast food çeşidi. Kendini lezzet dünyasına kaptıranların hepsini sevgiyle selamlıyorum. Hepiniz kardeşimsiniz!
Yayın tarihi: 2 Aralık 2007, Pazar
Web adresi: https://www.sabah.com.tr/2007/12/02/pz/haber,74B458490831457BB6D57E24722A52C1.html
Tüm hakları saklıdır.