kapat
Üye OlÜye Girişi
Bugünkü SABAH Gazetesi
  |  Benim şehrim | 21 Şubat 2008, Perşembe
Son Dakika
ARAYIN
Google
Google Arama
atv
ABC
UMUR TALU
Dipsiz Kuyu

Sınır ötesi isteriz!..

Sanırım şöyle bir şey:
Orası ayrı bir devlettir.
Bağımsız statüsü vardır.
Devletin müfettişi, hukuku felan öyle el kol sallaya sallaya giremez oraya.
Karadan ulaşamazlar; denizden kuşatamazlar.
Sık sık "bir insanımız" bu imkansızlık yüzünden ölmektedir herhalde.
Herhalde yabancı güçler neyin engellemektedir.
Kolay değildir yani.
Sankim ayrı cumhuriyettir.
O zaman ne beklenir ey ahali!
"Sınır ötesi operasyon" şartsa o yapılmalı, yeni yeni canlarımızın ölmesi engellenmeli, şartlar değiştirilmelidir.
Hükümet aciz midir, devlet aciz midir, Meclis aciz midir, medyamız aciz midir!
İstanbul'un göbeğinde sayılmasa dahi, şöyle göbeğin yakınında, kimilerinin aşağılama deyişiyle "bir kaşıma mesafesi" nde, 8 ayda 19'uncu ceset çıktı. Hepsi yoksuldu, hepsi işçiydi, hepsi neredeyse köleydi.
Biz tam yazarken ölüyor, Sabah manşet yaparken ölüyor... dün Hıncal Uluç bu yazılara, haberlere atıf yapıp olayın vahametine isyan ederken, dün Milliyet o sefalete eğilirken "sayılmamış eski yeni ölüler" ortaya çıkıyor.
Çalışma Bakanı Çelik DİSK karşısında geçen hafta, "Sorun işverendeyse acıyan namerttir, sorun hükümetteyse bu konuda eleştiriyi almayan da namerttir. Gecemizin de gündüzümüzün de Tuzla'da olduğunu bilin. Aklımız fikrimiz orada" derken gece gündüz yeni işçiler ölüyor.
Çünkü Bakan, eylülde tersaneyi ziyarete giderken o sırada da tersaneyi yazıp durduğum için beni daha yolda aradığında "Söz, radikal biçimde düzelteceğiz" dedikten az sonra tersanede onu işverenler ağırlıyor, Bakan'a "Gerekli tedbirler alınmış" dedirtebiliyor.
Bakan'ın ziyaretinden bu yana, Hasan ölmüş, Mikail ölmüş, Osman ölmüş, Cevat ölmüş, başkaları ölmüş.
Elektrik çarpmış, vinçten tonla yük düşmüş, iskeleden uçmuşlar, ambarda gazla yanmışlar, dumandan zehirlenmişler.
Bunlara "iş kazası" yerine "iş cinayeti" demek daha doğru idi...
Artık "iş katliamı" daha münasip.
Bakın önceki gün, beş, altı gündür gizlenen, saklanan, gömülen iki işçi ölümü daha, ancak kazınarak ortaya çıktı.
Sadece ölümle kalmıyor cehennem; bir de ölümü kaçırıyor.
Sigortasız, kayıtsız, emniyetsiz, aşırı iş yüküyle taşeron elinde köleleştirdiği işçiyi insan yerine koymuyor; ölünce de ölüsünü dahi saymıyor, sayımdan gizlemeye, toplamdan düşmeye, katliam yekunundan eksiltmeye uğraşıyor.
Bir canını aldığı aileleri, "kan parası"yla, köle düzeninin sessiz, boynu eğik suç ortakları, bir nevi "tersane omertası"nın dilsiz cemaati haline getiriyor bir de.
Murat Birsel yazdı ki, daha geçen gün "Başbakan'a sunulan köşe yazılarından biri" de "Kar gelecek yerden kurban esirgenmez"miş.
Dipsiz Kuyu'dan çıkan o yazı Tuzla katliamına dairdi.
Şöyle bir "sınır ötesi" yapsın Başbakanlık yetkilileri:
Başbakan'a Tuzla katliamı yazısı götürmek yerine, Başbakan'ı cinayet mahalline götürsünler.
Eski ve yeni AKP milletvekili tersane patronlarına değil sadece; tam kölelerin arasına, onların cehennemi dünyasına.
Hakikaten "sınır ötesi"dir orası!
Ama memlekette operasyonun hası şöyle: "Büyük medya"nın talip olduğu Tekel özelleştirmesini protesto eden işçilere, eksi 10 derecede polis panzerinden su sıkılıyor.
Medya devleti, devlet medyası, medya tekeli, Tekel medyası, polis devleti, devlet suyu, su devleti, tekel suyu, medya panzeri, panzer medyası!
İnsan siyasetçi, emniyetçi, gazeteci olarak azıcık utanır.