Meclis'te türban meselesi çözülse bile siyasal sonuçları bitecek gibi görünmüyor. Tabii bir özgürlük sorunu noktalanmış olacak ama
çözme biçimi daha çok tartışılacak.
Çünkü türban meselesinin demokratikleşme paketinin bir parçası olarak değil özel ele alınması, sadece laiklerle İslamcı kesimler arasında değil, demokrat aydınlarla muhafazakar aydınlar arasında da tartışma yarattı.
Bu, kısa sürede dinecek gibi de görünmüyor.
Şimdi bu tartışmaya bir yanıyla
Fethullah Gülen Hoca da katıldı.
Siyasete ve siyasetle iç içe geçmiş meselelere hep mesafeli duran Gülen'in, önceki gün yaptığı başörtüsüyle ilgili açıklaması siyaset kulislerinde farklı yankılandı. Konu dini bir konu da olsa kimilerine göre
"siyasi simge" olarak tartışılması nedeniyle, siyasetle iç içe geçmiş durumda.
Öyle veya böyle çözümü de bir siyasi mücadeleyle gerçekleşiyor.
İşte bu noktada Gülen'in tavrı dikkat çekiyor.
Fethullah Gülen son röportajında çok net ve açık bir tavır koydu ve
başörtüsü dinin açık emridir" açıklamasını yaptı.
İçinde bulunduğumuz bu tartışmalı süreçte böylesine net ve kesin açıklama yapılması,
11 yıl önce yapılan bir söyleşiyi hatırlattı.
Şimdi o dönemlere gidelim.
28 Şubat sonrasıydı. O günlerde de türban tartışması vardı ve daha önemlisi post modern bir darbe süreci yaşanıyordu.
O sıcak ve gerilimli günlerde
Fethullah Gülen'in Yeni Yüzyıl gazetesinde uzun bir röportajı yayınlandı.
Tarih 20 Temmuz 1997... 'Füruat' mı, 'dinin emri' mi? Nevval Sevindi'nin yaptığı ve birçok konuda "ezber bozan" röportajın en çok yankı yaratan bölümü ise başörtüsüyle ilgiliydi.
Sevindi soruyor:
"..Yani kadınların başını örtmesi şart mıdır?
Gülen gerçekten şoke edecek bir cevap veriyordu:
"Kadının başını örtmesi meselesi bir iman meselesi ölçüsünde önemli değildir. Allah'a karşı kulluk, umumi manada kulluk meselesi ölçüsünde önem arz etmez bunlar.
Başörtüsü füruata ait meselelerdir . Nitekim yani Allah'a iman meselesi ta Mekke'de efendimize tebliğ edilmiş. Namaz meselesi orada bize farz kılınmış, daha sonra zekat farz kılınmış. Ama tesettür meselesine gelince biraz farklı.
Zannediyorum peygamberliğin 16'ncı, 17'nci senesinde Müslüman kadınların başları açıktır." Gülen'in bu yaklaşımı döneme damgasını vuran "hoşgörü" sürecine de önemli katkı sunan bir yaklaşımdı.
Ama aynı zamanda İslami cemaatler arasında ciddi bir tartışma da yaratmıştı.
Özellikle başörtüsünü "Füruata ait mesele" diye nitelemesi, sadece kendi cemaatinde dalgalanma yaratmamış öteki cemaatlerin de hışmına uğramıştı.
Aradan tam 11 yıl geçti.
Birkaç gün önce bir internet sitesinde Fethullah Gülen aynen şöyle diyordu:
"Tesettür, gerçi dinin esasını teşkil eden imani meselelerden değildir; İslam'ın beş şartı arasında da yer almaz. Fakat, Kur'an'ın açık emridir. Farziyeti, hem Kur'an'la, hem Sünneti sahiha ile, hem de 14 asırlık İslam tarihindeki uygulamalarla sabittir. Nur Suresi'nin 31. ayetinde mü'min kadınların başlarını, boyunlarından ve göğüslerinden açık bir yer bırakmayacak şekilde örtmeleri emredilmektedir. Dinin bu konudaki emirleri mezkur ayetle de sınırlı kalmamıştır."
İki yaklaşım arasında benzerlikler olduğu kadar önemli farklar olduğu da kesin.
Peki, ne oldu da o gün başörtüsü "Füruata ait" sözü öne çıkarken bugün "Başörtüsü dinin açık emridir" sözü başlığa çıkıyor?
Gülen Hareketi'ni de yakından bilen bir siyasetçi bu değişimi şöyle yorumluyor:
"Hareketin içinde AKP'nin kuyruğuna girenler var. Seçim döneminde de ciddi destek verdiler. Bu siyasallaşmadır. Hoca buna hep direndi ve hareketi siyasetten uzak tuttu. Ama gördüğüm kadarıyla şimdi etkili oldular. Bu çok tehlikeli bir durum. Çünkü yarın, bir gün AKP seçim yenilgisi alırsa cemaat de mi devrilecek?"
Yayın tarihi: 9 Şubat 2008, Cumartesi
Web adresi: https://www.sabah.com.tr/2008/02/09//haber,761A5E82A035425D87EE253F037490F0.html
Tüm hakları saklıdır.
Copyright © 2003-2008, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş.