Time dergisinin
Avrupa baskısının kapak konusu gerçekten ilginç:
" Avrupalı Müslümanların Başarı Öyküsü ".
Özellikle
11 Eylül 2001'deki
' İkiz Kuleler' saldırısından sonra dünyayı saran
İslam korkusuna ve kültürel farkların yarattığı gerilime karşı, Avrupa'daki beyaz yakalı, entelektüel Müslümanların nasıl mücadele ettiğini anlatıyor.
Dergideki dosya, türbanıyla
Hollanda'da avukatlık yapan
Famile Arslan'ın (daha önce Türk medyasına da konu olan) çarpıcı öyküsüyle başlıyor:
Lahey kentinde işe ilk başladığı gün, danışmadaki görevli onu temizlikçi sanarak, malzemelerin bulunduğu yeri göstermiş!
İkinci ya da üçüncü kuşağın temsilcileri, kıtaya ilk gelen büyüklerine kıyasla, kendilerini çok daha fazla "
Avrupalı " ama bir o kadar da "
Müslüman " görüyor.
Ancak... Hem dinin gereklerini yerine getirmek... Hem de Avrupa şirket ve kurum kültürü içinde kariyer basamaklarını tırmanmak için zekice yollar izlemeleri şart.
Time'ın verdiği örneklere bakılırsa... Bazen "
gibi yapmaları ", "
küçük yalanlar söylemeleri " gerekiyor.
Çünkü Avrupa kültüründe... Özellikle de Fransa'da şöyle bir güçlü varsayım var:
" Eğer bir konuda bizim kadar başarılıysa... O halde dindar değildir... "
Başıma geldi, bilirim Ara notu: Benzeri bir
önyargı ve "
yaşam tarzları " üzerine bina edilmiş bir
siyahbeyaz zihniyeti Türkiye'de de yok mu? Bizzat yaşıyorum bunu.
- İçki içerim. Futbolu severim. Caz müziği dinlerim. Bilimi ve evrim teorisini savunurum. Devletin gerçekten laik olmasını isterim...
Böyle olduğum için bazıları '
takoz' bir tutum takınmamı bekledi benden.
- Halbuki... Aynı zamanda '
üniversitede türbana serbestlik' isterim. Ayrıca suç işlemedikten, başkalarının özgürlüğünü engellemedikten sonra, her türlü dini ya da felsefi inancın rahatça yaşanabilmesini arzularım.
Bu iki öbek arasında çelişki var mı? Bence yok. Çünkü ilk öbek yaşam tarzıyla ilgili... İkinci öbeğin konusu ise "
demokrasi ", "
özgürlükler " ve "
hukuk devleti ".
Nasıl bizim gibi olmazsın? Nerede kalmıştık?
Evet, Avrupa'da yükselebilmek için çeşitli strateji ve taktikler geliştirmek zorunda Müslümanlar.
Fransa'da işleri daha zor... Mesela bazı fabrikalarda
mescit var.
Cezayir ya da
Fas kökenli işçiler oralarda namaz kılabiliyor. Ama bir yöneticinin, bir beyaz yakalının aynı mescide gitmesi
" akıl alır gibi değil "!
İngiltere'de ise Müslüman'ın işi çok daha kolay... Fransa'daki katı laiklik anlayışı ve insanları bir örnek hale getirme çabası orada yok.
Buna karşılık
gündelik hayat alışkanlıkları Müslümanları zorluyor. Mesela iş arkadaşları, mesai bitince barda toplanıp birkaç
bira yuvarlıyor.
İçki içmeyen bir meslektaşın onların arasına katılması hiç de kolay değil. Hayatın doğal akışı içinde dışlanıyorlar, bu da kariyerlerini etkiliyor.
Orada da 'simge' iddiası Belçika'nın
Liege kentinde doktora öğrencisi ve araştırmacı olan
Fatima Zibouh'un söyledikleri özellikle dikkatimi çekti. Çünkü olay
Türkiye'yi andırıyor.
" Benim türbanım ne bir bayrak, ne de bir simge " demiş, Zibouh,
" sadece ruhani durumumu ortaya koyuyor ."
Yani oralarda da "
Türban simgedir " diye bağırıp çağıranlar var. Ama "
Bunlar şeriat getirecek " diyemedikleri için... "
Bunlar bizim medeniyetimize düşman " diyorlar.
İşin ilginç yanı ne biliyor musunuz? Time'a konu olan bu zeki ve çalışkan Müslümanlara karşı en
acıtıcı eleştiri "
beyaz " Avrupalılardan değil... Yine kendileri gibi okumuş yazmış ama "
radikal İslamcı " çizgiyi benimsemiş dindaşlarından geliyor!
" Parayı gördünüz, kafire teslim oldunuz " diyorlar.
Yayın tarihi: 6 Şubat 2008, Çarşamba
Web adresi: https://www.sabah.com.tr/2008/02/06//akoz.html
Tüm hakları saklıdır.
Copyright © 2003-2008, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş.