Birkaç gün önce sohbet sırasında bir gazeteci arkadaşım şöyle diyordu:
"Kürtlerin bir Hrant Dink'i yok. Olsaydı çok farklı olurdu." Peki, Dink'in farkı neydi?
"O bu coğrafyada yaşayanların, hepimizin vicdanıydı. Erivan'da bile soykırım için bizi emrivakiyle saygı duruşuna çağıranlara karşı çıkması bundandı."
İşte Hrant'ı Hrant yapan ve bugün binlerce insan tarafından anılmasına yol açan buydu. Ama biz bir
Hrant Dink'i yaşatamadık.
İstanbul'da, sokak ortasında, güpegündüz arkadan vurularak öldürüldü Hrant.
Tam da o gün
"güvercin tedirginliği" yaşadığını yazmıştı köşesinde ve "Biliyorum ki bu ülkede insanlar güvercinlere dokunmaz" diyordu.
Ama bu ülkedeki karanlık güçler dokundu güvercine ve biz koruyamadık onu.
Zaten son 15 yılımız benzer cinayetlere sahne oldu.
Susurluk döneminde onlarca aydın, demokrat insan öldürülmedi mi? Türkiye o karanlık dönemlerden geçerek bugünlere geldi.
Dink cinayeti bu karanlık dönemin hala sürdüğünü okkalı bir tokatla bize hatırlattı.
Ve aradan bir yıl geçti. Peki, ne yapıldı bu koskoca bir yılda?
Koca bir hiç! Çünkü adalet sistemimiz suçun cezasını verebilmek konusunda aciz ve bu dosyanın hala binlerce soru işareti ile dolu olması da bu acze bir örnek.
Hatırlayın geçen yılın ocak ayını...
Katillerin kısa sürede yakalanması bir kahramanlık gösterisi olarak bize sunulduğunda, umutlanmıştık.
Ama gördük ki gerçek böyle değil. Çünkü emniyet güçlerinin yakaladık diye sunduğu zanlılar, göbek adlarına kadar zaten biliniyormuş.
Yetkililer ihbarları dikkate almadı, düşük kodlu diye görmezden geldi ve göz göre göre öldürüldü Hrant Dink. Ve bu bir yılda ne bu cinayetin sorumlusu karanlık güçlerin ilişkiler ağı çözüldü, ne de cinayete giden yolu açan 301. madde kaldırıldı.
Peki, bunu başarmak çok mu zor?
Bu cinayete katkı sunan bazı devlet çalışanlarının adı, sanı, görevi defalarca basında ifşa edilmesine rağmen, ne yazık ki ifadeleri bile alınmadı.
Muhtıralara karşı duran, anayasa reformuna giden bir hükümet için karanlık ilişkilere zemin yaratan bir maddeyi kaldırmak çok mu zor?
AK Parti Türkiye'de pek çok şeye "Dur" diyebileceği için halk tarafından iktidara getirildi. Bu dönemde mafyanın gücünün kırıldığı, karanlık ilişkilerin üzerine gidildiği de doğru.
Biz de sandık ki, tüm bunlara prim vermeyen hükümet bunun da üstesinden gelir.
Ama bu göz yumma, bu olmamış gibi davranma ne yazık ki hayal kırıklığı yaratıyor.
AK Parti pek çok konuda bu millete güven verdi, şimdi bu güveni sarsmamalı ve bu cinayetin arkasındaki isimleri tek tek ortaya çıkarmalı.
Bu, geniş toplumsal desteğin arkasında olduğu bir iktidar döneminde, bu kadar güçlüyken yapılamıyorsa, ne zaman yapılacak? Eğer bu ülkenin vicdanı sızlamaya, yüreği yanmaya devam ederse; bugünkü siyasilerin akıbeti de Susurluk dönemindeki
"Bir dakika karanlık" eylemine
"Glu glu dansı" diyenlerinkinden farklı olmayacak.
Hrant için, adalet için! Sosyolog Prof. Dr. Nilüfer Göle şöyle yazıyordu:
"Hrant'ın öldürülmesiyle sanki 1915 bugüne taşındı, geçmişle bugün birbirinin içine geçti, inkar edilmesi mümkün olmayan, herkesin gözleri önündeki ölümü bizleri geçmişe ve bugüne suç ortağı kıldı. Artık masum olmayacağımızı yüzümüze vurdu."
Evet, artık hiçbirimiz masum değiliz.
Bu yüzden de geçmişte yaptığımız gibi susmaya devam edemeyiz!
Davayı sahiplenmemizin,
"Hepimiz Hrant'ız" dememizin nedeni bu.
Toplum tüm bu olumsuz gelişmelere rağmen kendi vicdanının sesine kulak veriyor ve bugün Hrant için, arkadan vuranların arkasında olmadığını göstermek için Agos gazetesi önünde saat 15.00'te buluşuyor.
Hem de şu açık duyuruyla;
"Bizler bu ülkenin yurttaşları olarak, güvercin tedirginliğinde, gerçek failleri bulunmamış suikastlarla bir arada yaşamaya alışmak istemiyoruz."
Yayın tarihi: 19 Ocak 2008, Cumartesi
Web adresi: https://www.sabah.com.tr/2008/01/19//haber,0EB5CF1D1E0A41BF93402AE95375D523.html
Tüm hakları saklıdır.
Copyright © 2003-2008, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş.