Irkçılık denizinde yaralı bir gemi gibi

Aşırı milliyetçilik, etnik miliyetçilik, sadece kendi ırkını yüceltme ve övme tavrı, yüzyılın en büyük ve korkunç hastalıklarından biridir. Ve bunun ılımlısı filan olmaz. Bu yol sizi alır, Hitler'in 'temiz ırk' kavramına ve onun arkasından gelen soykırımlara dek götürür. Bu tuzağa düşmemeliyiz.

YIKIM ZİHNİYETİ
Hafta içinde Murat Belge'nin Radikal'deki Gene Bizans yazısını okurken bunları düşündüm. Belge, Cumhuriyet döneminde Roma-Bizans eserlerine çok da saygılı olmadığımızı söyleyen yazısına gelen tepkileri yanıtlarken, Atatürk döneminde bir aralar Maarif vekilliği yapmış olan Rıza Nur'un anılarından bir bölüm veriyor. Hazret şöyle demiş: "Topal Osman'a 'Ağa, Pontus'u iyi temizle,' dedim. 'Öyle yapıyorum ama kiliseleri, iyi binaları lazım olur diye saklıyorum,' dedi. 'Onları da yık, hatta taşlarını uzağa yolla, dağıt. Ne olur ne olmaz, bir daha burada kilise vardı diyemesinler,' dedim." Zihniyeti görüyor musunuz? Bugün hâlâ uzantıları olan, bu topraklardaki eski ve Türköncesi her şeye düşman olan bir zihniyet bu. Ve emin olun, bu zihniyetin yalnızca cami-kilise ayrımı konusunda değil, ırk, dil, din, inanç konularında da hiçbir hoşgörüsü yok. Bizden farklı olan, bizden olmayan herkese ve her şeye düşman, ilkel bir zihniyet bu. Üst üste işlenen rahip cinayetlerini, mahkemelerden yükselen korkunç beyanları, 'öteki' sayılanlar üzerine yağan tehditleri duymuyor musunuz? Yüzyıllar boyu, onca halkın ve inancın barış içinde birlikte yaşadığı bu topraklarda, yeni ve azgın bir ırkçılığın temelleri atılıyor. Ve Bizans sarayına gösterilmeyen saygı, insan hayatına da gösterilmiyor. Çünkü hoşgörü denen şey bir bütündür ve bir yerden delinmeye başladığında, yaralı bir gemi gibi faşizmin derinliklerine dalmaya başlarsınız.