TCK 301'in bu hafta da Meclis'e gelmesi; gelse de geçmesi zor. Nedeni de iktidar partisi içinde geçen yıl olduğu gibi TCK 301 konusunda henüz uzlaşının sağlanamamış olması.
Zaten TCK 301 değişikliği ile ilgili süreç takip edildiğinde de bu durum görülüyor.
Çünkü, değişiklik önce hükümet tasarısı olarak Meclis'e sunulacaktı.
Adalet Bakanı
Mehmet Ali Şahin de geçen hafta tasarının Bakanlar Kurulu'nda görüşülüp Meclis'e sunulacağını açıklamıştı.
Ancak, hükümet içindeki görüş farkı Meclis'e nasıl geleceğine ilişkin yöntemi de farklılaştırdı.
Eğer, değişiklikle ilgili yeni bir değişiklik olmaz ise TCK 301 düzenlemesi baştan planlandığı gibi hükümet tasarısı olarak değil, milletvekili teklifi halinde Meclis'e sunulacak.
"Kasten" kalktı Hemen söyleyelim, bu haliyle de geçmesi zor.
Çünkü, yaklaşık 10 yeni kelimeden oluşan değişiklik metni bile tasarıdan teklif haline dönüştürülürken değişikliğe uğradı.
Örneğin, son bendindeki,
"Eleştiri amacıyla yapılan düşünce açıklamaları suç oluşturmaz" cümlesine
"ve kasten" kelimesi ekleniyordu.
Aktarıldığına göre
"kasıt" kelimesi metinden çıktı...
Özgürlüğün mekânı Dava açma yetkisinin Adalet Bakanı'na bırakılması sorunu da sürüyor.
Hakkın
"TBMM Başkanı" na bırakılması isteniyor.
Bu talepte bulunanlar da haklı...
Çünkü Adalet Bakanları'nın atanmasında, başbakanların hatta cumhurbaşkanlarının kararı etkilidir.
Adalet Bakanları da bugün vardır; yarın başbakanın talebi cumhurbaşkanının onayı veya kendi isteğiyle görevini bırakabilir.
Bugün çok demokrat bir Adalet Bakanı varken; yarın daha katı bir isimle karşılaşılabilir.
Oysa istisnalar hariç tutulursa, Meclis Başkanları genelde grubu bulunan siyasi partilerin ittifakı ile seçilir.
Köksal Toptan'ın seçim süreci de bunun göstergesidir.
Daha önemlisi ise parlamentoların misyonudur...
Demokratik ülkede cumhuriyetin bekçisi olarak askerinden polisine, yargı teşkilatına kadar birçok kurum sıralanabilir.
Ancak demokratik ülkelerde özgürlüğün tek bekçisi parlamentodur...
Çünkü özgürlüklerin hangi ölçüde verileceğinin belirlendiği kanunların yapım yeri Meclis'tir...
Dolayısıyla dava açma yetkisi, özgürlük bekçisinin temsilcisine,
"Meclis Başkanı" na bırakılmalıdır.
Zaten TCK 301'in 1926'daki ilk şeklinde de (Madde 160),
"dava açma izni Büyük Millet Meclisi Riyaseti" ne, yani Meclis Başkanı'na bırakılmıştı.
Sosyal refleks Bugün TCK 301 ile
"tıpkı metne" sahip birçok AB üyesi ülkede durum aynı.
Zaten sorun maddenin kendisinde değil, uygulamasında...
Madde tamamen ortadan kaldırılsa da benzer cezalar başka kanunlarda da bulunur.
Örnek mi, istediğiniz kadar metne
"Türklüğü" yerine
"Türk milleti" kelimesi koyun.
"Türklüğün tarihi ve manevi değerlerine..." hakaret edilemeyeceği ifadesi Anayasa'nın Başlangıç Bölümü'nde duruyor.
Haydi Anayasa'nın bu bölümü de değişti... Adalet Komisyonu Başkanı
Ahmet İyimaya' nın söylediği gibi:
"Yasa olmasa da Türklüğe ve milletine sövenler, sosyal refleks ve toplumsal tepki karşısında yok olur..."
Yayın tarihi: 15 Ocak 2008, Salı
Web adresi: https://www.sabah.com.tr/2008/01/15//haber,CE6C93C9D2D64DDAAC76221572F87952.html
Tüm hakları saklıdır.
Copyright © 2003-2008, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş.