İstanbul Emniyet Müdürlüğü'ne bu bakımdan teşekkür etmem gerek. Hiçbir yazımız kulak arkası edilmiyor. Hepsine en kısa zamanda yanıt geliyor. Bu defa da öyle oldu.
"Olmayan devlet" başlıklı yazımızı da yanıtladılar. Bana "Keşke yanıtlamasaydılar" dedirten bir yorumla..
Belli ki, kağıt üzerinde ne yazdığıma bakmışlar, ama "Neden" yazdığımın farkına varmamışlar. Ya da varmak istememişler.. Ben trafik suçu işleyen bir vatandaşa neden ceza yazılmadığını sormadım..
Dünyanın hiçbir kentinde, işlenen trafik cezalarının yüzde 100 cezalandırılması yoktur. En geniş kadrolu trafik polisi, en bol araçlar, kullanılan en son teknolojiler bile bunu sağlamaya yetmez. Kaçan daima olur, olacaktır.
Ben bambaşka bir şey yazıyorum..
Pervasızlığa örnek veriyorum.
En işlek bir kavşakta, en işlek bir saatte, bir sürücü 30 saniye içinde hepsi çok ağır, üst üste koyarsan, puan toplamı ile nerdeyse ehliyetine el koyduracak suçları arka arkaya işleme rahatlığını ve cesaretini nerden buluyor?.
Soru budur.
Bu sorunun yanıtını bilim kitapları dünyanın en yerinde bir katsayı ile verirler.
AYR!..
Ali Atıf Bir Hocam kitabında anlattı yıllar önce..
Algılanan Yakalanma Riski.. Yani
"Ben bu suçu işlersem yakalanma riskim nedir" diye düşünür, aracı kullanan şöför.. Hatalı sollarken, şerit ihlali yaparken, kırmızıda geçerken, aşırı hızla giderken, ve saire ve saire..
"Mutlak yakalanırım" diyorsa ve yakalanırsa cezanın canını fena halde yakacağını biliyorsa suçu işlemez. Görünürde tek polis olmasa da..
Çünkü yakalanma riskini yüzde 100 olarak algılamaktadır.
"Nerde canım, kim yakalayacak ki" diyorsa ve de yakalanırsa ödeyeceği cezanın devede kulak olduğunun farkındaysa, canının istediğini yapar, orayı dağ başı kabul edip. Çünkü artık Yakalanma Riskini yüzde 0 olarak algılamaktadır.
Yani, Sayın İstanbul Emniyet Müdürüm ve İstanbul Trafik Müdürüm..
Devlet, trafik suçu işleyeni yakalarsa değil, o suçu işletmezse vardır. İstanbul kentinde Algılanan Yakalanma Riski katsayısı yüzlük skalada "Sıfır" dolaylarında dolaşmaktadır.
Bir başka örneği vereyim mi?.
Sabah gazetesinin önünde günün her saatinde polis kaynar. Yığınla trafik ve asayiş polisi.. Kentin metrekareye en çok polis düşen yeridir.
Gazetenin yanındaki sokakta karşıya geçiyorum. Karşımda lamba bana yeşil yanıyor. Ana caddeden sapan araba, yaya geçidindeyim, yeşildeyim, üzerime geliyor. Elimle yeşili işaret ediyorum. Tınmıyor bile, üzerime sürmeye devam ediyor. Kendimi kenara zor atıyorum. Kenarda, tam da o yeşil ışığın dibinde bir trafik polisi var. Polis değil, otopark değnekçisi sanki.. Öyle bakıyor, hiçbir şey olmamış gibi.. Onun için olmuyor da.. Ne varmış, yayaya yeşil yanarken adam arabasını geçitteki yayanın üzerine sürmüşse.. İstanbul'da bu vukuatı adiye.. Yaya ışığa değil, arabalara bakıp kendisini korusun..
"Niye müdahale etmiyorsun, niye seyrediyorsun" diyorum memura.. Çaresiz gözlerle bakıyor.. Cevap yok..
Şimdi Sayın Müdürler, gelin Sabah'a.. Çıkalım o köşeye.. 10 dakikada on kez size yeşilde yayanın üzerine araba süren şöför ve sadece seyreden polislerinizi göstereyim, müdahale etmeyen..
Mesele bu Sayın Cerrah.. Mesele bu Sevgili dostum..
Bu eğitim meselesi değil..
Ayni adam ayni araba ile ayni suçları Almanya'da işlemiyor. Burda işliyor.. Niye?.. Niye müdürüm, niye?..
Mesele, benim gibi fahri trafik müfettişlerinin ceza yazıp yazmaması da değil..
Mesele bu kentte, trafik polisinin, devletin varlığını hissettirmesi..
Ettiriyor mu?.
Yakalanma korkusu yaratıyor mu?.
Akmerkez önüne gidelim mi?.. Orası da polislerinizle kaynıyor. 10 dakikada en az 50 ihlal göstermezsem, polislerinizin gözü önünde işlenen, özür dilemeye hazırım.
Hatalı park.. Kırmızıda geçme.. Emniyet kemeri bağlamama.. Ceple konuşarak araba sürme.. İkinci, üçüncü şeritte adam indirme.. Polisin olduğu yerde suç işleniyorsa.. "Bu polis nasılsa beni yakalamaz" diye düşünülüyorsa ve de polis gerçekten yakalamıyorsa, asıl felaket ordadır.. Çünkü asıl işte bu "Devlet yok" anlamına gelir. Keşke polisleriniz sokaklarda hiç olmasa..
Polis önünde işlenen suça seyirci kalıyorsa, suçu teşvik ediyor demektir. Polisin suçu teşvik ettiği yerde de devlet yoktur.
Sayın Cerrah..
Polislerinize iki şeyi ezberletin..
1-Her koşulda vatandaşa yardımcı olsunlar. Polis, protokolün değil, vatandaşın polisidir, işi de ona yardımcı olmak, sorunlarını çözmek ya da çözüm göstermektir. Bu bilinci onlara verin. "Benim işim değil, benim bölgem değil" diye savmasınlar. Kendilerine sığınan vatandaşa ellerinden gelenin fazlasını yaparak yardımcı olsunlar ki, vatandaş
"Polisini sevsin" ve destek olsun.
2-Önlerinde işlenen hiç ama hiçbir suça, kim tarafından işlenirse işlensin seyirci kalmasınlar. Kalmadıklarını çevredeki vatandaş görsün ve polisine inansın.. İnansın ki
"Polisini saysın" ve suç işlemekten çekinsin..
Sanırım artık anlattım, bu kentte devletin ne zaman ve nasıl olacağını..
Bu defa yanıtınızı faksla değil, devleti İstanbul'a getirerek verin lütfen!..
Bugünkü Tüm Yazıları
Bu kentte devlet niye yok..
Yayın tarihi: 15 Ocak 2008, Salı
Web adresi: https://www.sabah.com.tr/2008/01/15//uluc.html
Tüm hakları saklıdır.
Copyright © 2003-2008, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş.