Türkiye, gelişmiş dünyayla arasındaki farkı kapatmak için inanılmaz bir çaba harcıyor.
Ama yetmiyor... Yetmez de.
Çünkü bu ülkede asıl değişmesi gereken siyaset bir türlü değişmiyor.
Siyaset açısından ciddi kırılmaların yaşanacağı bir döneme giriyoruz.
Bu dönemde Türkiye temel sorunlarıyla yüzleşiyor. Bu yüzleşmeye de, ne yazık ki mevcut siyasi partilerin çoğu hazır değil. Bu açıdan siyaset sahnesinde ilginç bir tablo var.
Bir yanda AK Parti, öte yanda diğerleri... AK Parti değişimi ve Türkiye'nin sorunlarıyla yüzleşmeyi savunurken, ötekiler ya statükoyu savunuyor ya da onun etrafında dolaşıyor.
Türkiye'nin son 50 yılına bir bakın.
Ana siyasi akımlar hala varlıklarını sürdürüyor.
CHP ve diğer solcular... DP ile başlayan DP ile dibe vuran merkez sağcılar... Milli Nizam'la partileşen
"Siyasal İslamcılar." Milliyetçiler... Ve Kürt hareketleri ( Milliyetçi, solcu )
Bu tabloda küçük değişimler yaşansa da ana eksen değişmedi. AK Parti dışında mevcut siyasi akımların tümü ağırlıkla
"Tek Parti" döneminin versiyonları gibi... Türkiye'nin değişmemesinin ana nedeni de büyük olasılıkla siyasetteki bu statükocu yapı...
Siyasal İslamcılığın içinden gelen bir siyasetçi şöyle diyor:
"Geçmişte
'Siyasal İslamcılık' vardı. Siyasal İslamcılık bir tarafıyla AK Parti üzerinden, bir tarafıyla da
Fethullah Gülen cemaati üzerinden dönüştü ve dönüşüyor. Diğerleri bu dönüşümü yapamadılar."
Kim diğerleri?
Sol ve sosyal demokratlar, merkez sağcılar, milliyetçiler ve Kürtler...
Bu noktadan bakınca en derin sancının Kürt hareketlerinde yaşandığı görülür.
"Bağımsız Kürdistan" düşüncesiyle yola çıkan bu hareketlerin çoğu özellikle 90'lı yılların sonunda ciddi bir siyasal değişim yaşadı. Bağımsızlık talebi rafa kaldırıldı ve Kürtlerin bulundukları ülkede birlikte yaşama düşüncesi ağır bastı.
Eski Kültür Bakanı ve sosyal demokrat siyasetçi
Ercan Karakaş bu gerçeği şu sözlerle dile getiriyor:
"Kürt hareketleri kendini yeterince geliştiremedi ve yenileyemedi. Çünkü kendi içlerinde demokratik çoğulculuk yaratamadılar tam aksine silahlı şiddetin hakim olduğu bir siyasi ortama mahkum oldular. Bugün yaşanan sıkıntı da buradan kaynaklanıyor. Artık, Kürt demokratik hareketinin, 'Türkiye'nin geldiği bu aşamada silahla varılacak bir nokta yoktur' demesi gerekir. Tabii çok özgür olmadıkları gerçeğini de görmek lazım."
Türkiye solunda da benzer bir durum söz konusu.
Başta CHP olmak üzere sol ağırlıkla kendini değiştiremedi.
Bülent Ecevit'le 70'lerde,
Deniz Baykal ve
İsmail Cem'le 90'larda bir değişim çabası görüldü ama sonuçlandırılamadı.
Ercan Karakaş solun yaşadığı değişim sancısını şöyle anlatıyor:
"Böyle bir değişim aslında 70'li yıllarda başlamıştı. Bence o sosyal demokratlaşma süreciydi. Ama bu süreç tamamlanamadı. Aradan 44 yıl geçti. Parti kendi içindeki dönüşümü hala sağlayamadı dolayısıyla Türkiye'nin dönüşümüne de katkıda bulunamadı." Neden peki?
Karakaş'ın bu soruya cevabı çok net:
"Çünkü CHP, kendi yarattığı tek parti geleneği ile tam olarak hesaplaşamadı. Demokratik olarak yüzleşmesini yapamadığı için de her hangi bir konjonktürel durum ortaya çıkınca tekrar eski referanslarına döndü. CHP ve sol bunu başaramadığı sürece toplumla kucaklaşması mümkün değil."
Bugün AK Parti'nin oturmaya çalıştığı alanı boşaltan
"merkez sağcı" lar da,
"milliyetçiler" de değişmedikleri için toplumun gündeminde yoklar.
Sonuç olarak, gerçekten de Türkiye'nin siyasi yelpazesinde ilginç bir durum var. Dünün
"takunyacı" denilen siyasal İslamcıları, değişimi sezerek Türkiye'yi dünyayla buluşturma mücadelesini yürüten AK Parti'yi yaratırken, ne yazık ki bu ülkenin
"çağdaş solcuları",
"kalkınmacı" merkez sağcıları ve
"barışçı" Kürt hareketleri yerinde saydı, halen de sayıyor.
Görünen o ki, onlar da kendi AK Parti'lerini yaratmadıkça normalleşmemiz biraz zor.
Yayın tarihi: 29 Aralık 2007, Cumartesi
Web adresi: https://www.sabah.com.tr/2007/12/29//ovur.html
Tüm hakları saklıdır.
Copyright © 2003-2007, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş.