Beyoğlu'nda, Balık Pazarı'nın girişindeki bir hanın üst katında, Vaha isimli, saklı kalmış cennet gibi olan bir kafeteryadan çıkıyordum... Askıdaki deri montumu sağ elimle aldım, arkaya doğru savurdum ve sonra da sol elimle tutup sırtıma geçirdim. Sonrasında... Sol elimle ucundan tuttuğum montumun fermuarını, sağ elimle yukarı doğru çektim. Tam kapıdan çıkacağım, bir genç kızı fark ettim. Sapsarı saçları, yemyeşil ve gülümseyen gözleriyle sanki etrafına mutluluklar saçan bir melek gibiydi. Ben o güzelliğin içinde kaybolup giderken o genç kız, deri montunu askıdan dişleriyle aldı ve giymek için arkaya doğru savurdu. O mont az kalsın uçup gidiyordu. Genç kız, dişleriyle sıkıştırdığı montunu bırakmadan bir kez daha giymek için arkaya doğru savurduğu an, bir hamle yaptım, o montu havada yakaladım. Sonra da o gülümseyen gözlerin içine bakarak montunu omuzlarına doğru tutup, giymesi için yardım ettim. Ama.... İşte o an hayatımın şokunu yaşadım. Önce o güzel gözlere sonra da arkaya doğru başımı çevirdim. O yemyeşil gözlere bakmaya korkmuştum. Arkaya baktığım an, o genç kızın erkek arkadaşı gülümsüyordu.
AĞLATAN KARŞILAŞMA Döndüm ve montunu giydirdiğim genç kızın gülümseyen yüzüyle bir kez daha karşılaştım. Montunun fermuarını yakaladım ve en üste kadar çektim. Sonra da o güzel kızın yanağına bir öpücük kondurdum. O hâlâ bana gülümsüyordu. Bir köşeye gittim, gözyaşlarımı saklamaktan ilk kez utanmadım, ağladım. "Tanrım," dedim, "o genç kızın omuzlardan iki kolu yoktu. Neden?" Bu Tanrı'ya bir isyan değil, bir yakarıştı. Sahi! O genç kız, o genç ve yakışıklı sevgilisine sarılmak isterse ne yapar? Hani iki kolu yok ya... Hadi soruyorum: Siz hiç birini... Hadi söyleyeyim, siz hiç sevdiğinizi kucaklayıp sarıp sarmalamak isterseniz ne yaparsınız? Bu sorunun cevabını çok sevdiğim biri verdi: "O genç kız, sevdiği genci yüreğiyle sarıp sarmalar!" Şimdi düşünün lütfen. Kalbinizin sesini dinleyerek mutluluğa doğru rüzgâr açarken, sizin de kollarınız yok olursa ne yaparsınız? Sevdiğinizi yüreğinizle mi sarıp sarmalarsınız? Yoksa! O genç kızı yapayalnız mı bırakırsınız? Hadi şöyle söyleyeyim: O genç kızı yalnız başına bıraktığını sanıyorsunuz ya... İşte orada yanılıyorsunuz. O asla yalnız değil. Onda öyle bir yürek var ki! Biliyorum o gölgedeki genç adamı soracaksınız. "Asıl kahraman o," diyeceksiniz. "Öyle çok seviyor ki," diyeceksiniz. Ama şunu da söyleyeceksiniz... Söylemenin ötesinde sorgulayacaksınız: "O centilmen delikanlı, o montu askıdan alıp sevdiğine neden giydirmedi? O genç kızın o montu askıdan dişleriyle almasına neden izin verdi?"
ONLAR İÇİN SORUN DEĞİL Ah, benim aptal kafam. Sevdiğinin montunu giydirmekten büyük keyif alan ben, bu konuyu niye ıskaladım? Bu soru da kendime. Ama bu sorunun şu cevabına ne dersiniz? Ben olmasaydım, o durum asla bir sorun olmayacaktı. Yani ben o montu genç kızın dişleri arasından alıp giydirmeseydim, bu çok ciddi durum asla sorun olmayacaktı. Hikâyenin bir de bu noktası var. Okurlarımdan ricam şudur; Bu sorunun cevabını hep birlikte verelim mi? Çünkü bundan önce "Her kadın biraz cadıdır," diye yazdım ya... Onca cevap arasından bir cevap geldi ki şaşırdım kaldım: "Ben Konya Selçuk Üniversitesi öğrencisiyim," diyen Münibe A. yazısına şöyle devam ediyor: "O yazınızı Selçuk forumunda yayınladım. Çıkan sonuç: 1- Her kadının cadı olduğu sözünü, kadınların tümü kabul etti. 2- Erkekler de kadınların cadı olduğunu söylediler. Ayrıca erkekler, kadınların cadı olmasından hiç de şikâyetçi değiller. Hatta kadınların içlerinde birer cadı taşımaları gerektiğini söylediler. Yoksa çok sıkıcı olurlarmış." Kadınların cadı olduğu konusunda böylesine bir bilimsel araştırma yapan Münibe A. "Benim görüşüm de şudur," diyor ve ekliyor: "Kadınlar, tatlı bir cadı oldukları kadar, çok güzel varlıklardır. Ama yeri geldiği zaman birer cadı olabilecek erkekler, kadınları yine severler. Çünkü siz erkeklerin gözlerinde büyüyebilecek bir güzelliğimiz var. Artık bu da sizlerin elinde. Cadılaştırmayın bizi!" Benim bu konudaki görüşümde bir değişiklik oldu. O da şu: Her kadın bir cadıdır. Benim sevdiğim kadın çok güzel olduğu için daha çok cadıdır! Efendim! Hayatımın en büyük sürprizini yaşadım. Hani, "Bulundukları yere hayat veren kadınlar var," diyoruz ya... İşte o kadınlardan biriyle... Yani bu ülkenin en güzel kadını Hülya Avşar'ın nazik daveti ile DigiTurk Show Max'teki
Hülya Avşar Stüdyosu programında buluştuk, konuştuk. Hafta içinde yayınlanacak bu harika programda neler mi konuştuk? Hayatın ta kendisini... Yani bu sütunlarda yazdıklarımı. Programın sonunda bir başka konuk ile karşılaştım. Gençlik günlerimde, Güzel Sanatlar'ın kantininde hep gizli bir aşkla baktığım o kadını gördüm. Hülya Avşar bizi tanıştırırken, onca yıl sonra itiraf ettim: Ben ona âşıktım! Onca yıl sonra "Neden bunu bana o zaman söylemedin?" sorusu üzerine başımı öne eğdim. Sahi! Ona niye onu sevdiğimi o zaman değil de şimdi söyledim?
Yayın tarihi: 16 Aralık 2007, Pazar
Web adresi: https://www.sabah.com.tr/2007/12/16/pz/kanat.html
Tüm hakları saklıdır.