Yol boyu başka şeyler de uçuşuvermişti aklımda. Konferansa gittim, konuştum, konuştukça konuştum galiba.
Dinleyici gençlerdeki dikkatli gözler ve iyi sorularla umarım birbirimizin ufkunu azcık açabildik, aklını ve vicdanını biraz karıştırabildik belki.
Öğleden sonra cebimdeki telefon yine çaldığında, kulak verdiğimde, Adana'dan bir ses diyordu ki:
"Azıcık kontörüm kaldı. Sizi aramak istedim. Bugün okuyamadım yazınızı. Gazete yerine bir simit aldım. Parkta oturdum. Ne yapacağımı bilmiyorum. Bir kızım var, küçük. Çok seviyorum onu. Eşimden utanıyorum. Geçen gün o ağladığında göz yaşları bebeğin yüzüne düştü. Çıldıracak gibi oldum. Aylardır iş arıyor, bulamıyorum. 36 yaşımda işe yaramaz sayıldım. Oysa yıllarca turizmcilik yaptım. Üç defa onca dolar bulup sahiplerine yetiştirdim. Yabancılarla evlenip yurtdışına gidebilirdim, memleketimi hep çok sevdim, burada kaldım. Sonra karımı çok sevdim. Kimseye kötü bakmadım. Namusumla çalıştım. Ama aylardır kapılar kapandı. Geçen, ısrar ettim, bin bir küçümseme altında da olsa Vali'ye kadar bile çıkabildim. Vali iyi bir adam. Dinledi beni. İş bakacağını söyledi. Ama oradan da ses çıkmadı. N'olur bu işsizliği yazın.Kendimi suya atasım geliyor Umur Bey. Kızımı çok seviyorum." Ağlıyordu ve belki tahmin etmediniz ama, benden hiç, hiçbir şey istemedi, sadece
"N'olur bu işsizliği yazın" dedi.
Aradığında, içim iyice acımadan hemen önce, hayat tuhaf ya, şunu yapıyordum:
Üç ay önce kaybettiğim annemin evine uğramış, saksılardaki çiçeklerine su veriyordum.
İnadına yaşasınlar diye mi ne!
Yayın tarihi: 4 Aralık 2007, Salı
Web adresi: https://www.sabah.com.tr/2007/12/04//haber,DB9849FEE78541B38C1DFC2D26D18100.html
Tüm hakları saklıdır.
Copyright © 2003-2007, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş.