EA
yaz boşluk bırak mesajını yaz 4122'ye gönder.
SMS:
?EA
Tam bir kafa karışıklığı
Sıkça başvurduğum misaller vardır. Mesela üniversitelerin Türkiye toplumunun sıcak sorunlarını "anlama ve açıklama" kavrama konusunda, " uzaylı " gibi davrandığını gösterebilmek için şu üç konuya değinirim:
- Arabesk Meselesi: 1960'ların sonunda ortaya çıkan bu müzik tarzı hararetli tartışmalara yol açtı. Bu müzik nedir? Hangi duyguları ve hangi kesimleri temsil eder? Onu çekici kılan nedir, vs?
"Batıcı-çağdaşlaşmacı " akademisyenler, arabeskin " yoz " bir müzik olduğuna ilişkin, 1970'lerden 1990'lara gazetelere sayısız makale gönderdi. Ancak zahmet edip bu müziği bilimsel yöntemlerle araştırmadılar.
" Ödev " ya da " master tezi " düzeyinde çalışmalar olmuş tabii ama onlar da kamuoyuna yansımadı.
Arabesk üzerine ilk ciddi çalışma Meral Özbek'in 1989'da kabul edilen doktora tezidir. " Popüler Kültür ve Orhan Gencebay Arabeski " başlıklı tez 1991'de basıldı (İletişim Yay.)
Yani plağı ve kaseti milyonlarca satan bu müzik türü, doğuşundan ancak 20 yıl sonra üniversitede araştırıldı.
- Kürt Meselesi: Türkiye, PKK saldırılarıyla 1984'te tanıştı. Önceleri ağza dahi alınmayan " Kürt " kelimesi, artık manşetlerde... Devlet kuruluşlarında dahi adlı adınca tartışılıyor.
Yüksek öğretimde ise bu konu adeta bir tabu... Bazı akademisyenler " söylemlerden ", " siyasi-askeri gelişmelerden " hareketle makale ve kitaplar yazıyor elbette. Ama siz hiç... " Bilmem ne üniversitesi hocaları, öğrencileriyle birlikte, Güneydoğu bölgesinde kapsamlı bir Kürt araştırması yürütüyor" şeklinde bir haber duydunuz mu?
Kürt vatandaşların ve Kürtçe konuşanların sayısını, onların siyasi ve kültürel taleplerini, " ayrılıkçıların " oranını filan " yerinde saptayan " var mı?
Sorun "patlayalı" 23 yıl oldu, binlerce insanımız öldü ama elde ciddi bilimsel veri bulunmuyor.
- Türban Meselesi: İşte 20 yıllık bir sorun daha. 1980'lerden beri döne döne türbanı tartışıyoruz.
Ancak üniversiteler kapsamlı bir araştırmayla... Örtünenlerin tüm kadınlar içindeki oranını... Bunların yüzde kaçının çarşaflı, başörtülü, türbanlı olduğunu... Ve yıllar içindeki değişimi ( artıyor mu, azalıyor mu? ) ortaya koymadı.
Niye? Çünkü çoktan itiraf ettikleri gibi, araştırdıkları takdirde türbanı "meşrulaştıracaklarını" düşünüyorlar.
Bu şartlar altında, araştırma işi nispeten
kısıtlı bütçelerle çalışan,
şirket ya da
vakıf gibi özel kuruluşlara kalıyor.
Araştırma bütçesinin "kısıtlı" olması çok önemli bir konu. Çünkü gereken büyük emek ve zaman araştırmaya ayrılamıyor. Sonuçta da verilerde ciddi sapmalar meydana geliyor.
Bunun son örneğini
Tarhan Erdem'in yönettiği
Konda anketinde gördük.
Binnaz Toprak ile
Ali Çarkoğlu'nun araştırmasında,
1999'dan
2006'ya tüm kadın nüfusu içinde örtünenlerin oranının yüzde
72.7'den yüzde
63.5'e düştüğü çıkmıştı.
Konda'nın dün
Milliyet'te yayınlanan verilerine göre ise örtünen kadınlar,
2003'ten
2007'ye,
5 puan artmış (yüzde
64.2'den, yüzde
69.4'e...)
Yani bir araştırma "
azalıyor " diyor, diğer araştırma "
artıyor "!
Hadi rakam ve oranlarda bazı farklar olabilir. Ancak toplumsal eğilimin "
yönü " böyle
" taban tabana zıt " çıkar mı?
Olmaz böyle şey. Mümkün değil!
Not: Bu konuda başka araştırmalar da var. Onlar örtünmenin "artmadığını" ve "azaldığını" gösteriyor. Konuya tekrar değineceğim. Şimdilik
12 Eylül 2007 tarihli yazımın bitiş cümlesini buraya almakla yetineyim:
"Görüşümün değişmesi için; bağımsız, ciddi, güvenilir kuruluşların yaptığı
en az 3 araştırmanın tersini (
yani arttığını ) göstermesi gerek."
Yayın tarihi: 4 Aralık 2007, Salı
Web adresi: https://www.sabah.com.tr/2007/12/04//haber,9DF27B404D9E483491328F8EC1C24808.html
Tüm hakları saklıdır.
Copyright © 2003-2007, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş.