Bu işlere hiç alışkın olmayan toplumumuz için hemen belirtelim ki geçen haftalarda entelektüel hayatımızda çok üst düzeyde bir polemik başladı. Tarihçiliğimizin büyük doruğu
Prof. Halil İnalcık'ın değerli yazarımız
Taha Akyol'a gönderdiği bir not üstüne, 19.yüzyıl entelektüel tarihimizin
abide diye tanımlanabilecek kitaplarını yazmış olan
Prof. Şükrü Hanioğlu uzun bir yanıt verdi (
Zaman, 2223 Kasım 2007). Gene bu tür tartışmalarda görmediğimiz bir üslup nezaketini muhafaza ederek yazdığı yazısında Hanioğlu benim çok önemsediğim bir görüşü dile getirdi.
Osmanlı ve dış güçler Prof. İnalcık'ın temel tezine göre,
Osmanlı İmparatorluğu'nun parçalanmasında asıl amil Batılı güçlerdir. Bu verilmiş bir karardır. Batı daha sonra bunun araçlarını hazırlamıştır. Onların başında da (mikro) milliyetçilikler gelir . Yunan, Bulgar milliyetçiliğini güden çeteler Batı tarafından kışkırtılır. Sürdürülen mücadelenin sonunda daima kongreler toplanır ve oralarda daima Osmanlı'nın aleyhine olan kararlar alınır. Yıkılış bu yoldan sağlanmıştır.
Osmanlı'nın zayıf merkezi Hanioğlu, Prof. İnalcık'ın bu tezine itiraz ediyor . Osmanlı'nın yıkılmasında Batı'nın, mesela "Doğu Sorunu" türünden yaklaşımları elbette amil olmuştur.
Fakat ortaya çıkmış milliyetçilik meselesi sadece komitacıların kışkırtılmasına ve Batı'nın istemesine bağlanamaz. Milliyetçiliğin Osmanlı'yı yıkan bir unsur olmasında 19. yüzyıldaki Osmanlı devlet yapısının ve işleyişinin önemli bir payı vardır . Bugüne de ışık tutan bu noktayı biraz açalım.
Hanioğlu'na göre, 19. yüzyılda çok çeşitli nedenlere "çevre" "merkez"e yeni sosyaldemokratik talepler iletmeye başlamıştır . Bu taleplerin ortaya çıkması doğal ve kaçınılmazdı. Merkez onları algılamakta, esneklik göstermekte, kabul etmekte yetersiz kaldı. Söz konusu taleplere sırtını döndükçe bu tutum milliyetçilik temelinde bir araya gelen çekirdek kuvvetlerin güçlenmesine yol açtı. Tersinden söyleyecek olursak
milliyetçilik çevreyi bir arada tutan ve merkeze karşı güçlendiren bir etken oldu ve bu Osmanlı yönetiminin içe dönüklüğünden, dışa kapalılığından kaynaklandı. Osmanlı farklı davransaydı bunun tersi de olabilirdi. Batı devre dışı kalabilirdi. Rum, Ermeni, Yunan, Bulgar, Sırp, Kürt milliyetçiliklerinin o derecede güçlenmesinin altında yatan neden budur.
Ve bugün... Aynı koşulların bir anlamda bugün de devam etmediği söylenebilir mi? Hanioğlu'nun çok kuvvetli ve "alimane" biçimde yazdığı uzun yazıdan iki sonuç çıkarılabilir.
O sonuçların birine göre, evet, bugün de durum aynıdır. Çevre, belli taleplerle merkeze yönelmekte, merkez onlara sırtını dönünce milliyetçilik insanların sarıldığı, tutunduğu bir dal niteliği kazanmaktadır. Bugün devam eden
Kürt milliyetçiliğinin hatta daha geniş söyleyelim
Kürt sorununun altında yatan ana neden budur. Günümüzde de Türkiye'de yaşadığımız sorunları Batı'nın "hain emellerine" bağlayanlar var. Oysa sorun toplumsal, siyasal ve doğrudan doğruya bizimle, yönetim anlayışımızla ilgilidir.
İkinci sonuç şu: bugüne kadar Türk siyasal yapısını tahlilde çok kullandığımız merkezçevre ikiliği (dikatomisi) Hanioğlu'nun analiziyle çok farklı fakat çok somut bir noktaya oturuyor. Çevre, talepleri olan, canlı, dinamik bir "organizma"ya dönüşüyor. Sorun merkezin ona kapalılığı.
Hanioğlu'nun bundan sonraki yazısı bence buna dönük olmalı, merkezdeki kapalılığın nedenlerini büyük bir tarihçi olarak bize anlatmalıdır. İnalcık hocanın görüşlerini de bekliyoruz elbette.
Yayın tarihi: 3 Aralık 2007, Pazartesi
Web adresi: https://www.sabah.com.tr/2007/12/03//kahraman.html
Tüm hakları saklıdır.
Copyright © 2003-2007, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş.