İnsanın masallara ihtiyacı olamaz mı?
İlle de uyumak için değil, çoğu masal uyanmak için olamaz mı? Hem küçüklerin tahakkümündeymiş gibi davranmak, masallara ayıp değil mi? Çağdaş masalcımız
Sunay Akın, Çınar Yayınları'ndan çıkan
'Tuncay Terzihanesi' kitabında, işte bu soruları sordurtuyor okura. Anlatımındaki samimiyetiyle, tıpkı bir masalcı tonlamasıyla, içine alıyor dinleyenleri. Küçük hikayeler büyük düşüncelere ulaşıyor. Kimi hikayede Nasreddin Hoca'ya, kimi hikayede Nazım Hikmet'e rastlıyorsunuz. Bazen Beyoğlu'na bazen Karadeniz'e yollanıyorsunuz. Önce Akın'ın çocukluğuna, sonra günümüz sorunlarına uzanıyorsunuz. Ama hepsinde Akın o vurgularıyla, kelimeleri özene bezene seçerek sanki yanıbaşınızda anlatıyor aklına gelenleri. Uzun uzadıya söylenmeye gerek yok. Daha ilk hikayede ne demeye çalıştığımı anlayacaksınız zaten...
"Terzi Tuncay genç kızı provaya çağırmaya başlar. Hem de yalan yere ve kaç kere!.. Hatta bir seferinde şu türküyü bile mırıldanır, hafiften: Sen yağmur ol, ben bulut Maçka'da buluşalım. Ölçü iyice alınmıştır!.. Bordo renkli ceket tamamlanır sonunda. Üç tane düğmesi vardır, bordo ceketin... İşte ben, o ceketin ortanca düğmesiyim!"
Yayın tarihi: 3 Aralık 2007, Pazartesi
Web adresi: https://www.sabah.com.tr/2007/12/03/gny/haber,0B93E3B156224ED6BC8850EF3B450D77.html
Tüm hakları saklıdır.