kapat
Üye OlÜye Girişi
Bugünkü SABAH Gazetesi
  |  Benim şehrim | 26 Kasım 2007, Pazartesi
Son Dakika
ARAYIN
Google
Google Arama
atv
Kanal 1
ABC
Günaydın 
BELGİN ÇOBAN
kitap

Ağaoğlu'nun sorusu Şafak'ın aklını karıştırmış

Elif Şafak'ın otobiyografik romanı 'Siyah Süt' çıktı. Yüzeysel olarak roman; Şafak'ın annelikyazarlık çelişkisinden başlayıp, doğum sonrası geçirdiği 10 aylık postpartum depresyonunu ('O da ne?' demeyin, kitabı okuyun...) anlatması ve annelere 'korkmayın' çağrısında bulunmasıyla sürüyor. Şafak, "Bu depresyonu yaşayan bir tek ben ya da sen değilsin, birçok anne var" diyerek rahatlatıyor zihinleri... Söz konusu depresyonun illa ki unutulduğunun altını da çiziyor Şafak; kitabın başında "Bu kitap okunur okunmaz unutulmak için yazıldı" diyor. Aslında bu şiara uyacağız ama şu yazıyı bitirdikten sonra...
Dediğimiz gibi yüzeysel olarak kitabın olayı bu! Peki derinsel olarak neler anlatıyor Şafak? Belki bu soruyu şöyle düzeltmek daha manidar olabilir: Şafak entelektüel bir kimlik olarak bugüne dek biriktirdiklerinden farkında/elinde olmayarak- neleri kitabına yansıtmış? Biraz karışık anlatacağım ama siz de azıcık zorlayacaksınız kendinizi artık, ne yapalım...
Baştan başlayalım... Bir kadın yazar, anne olabilir mi? Çocukla uğraşırken bir yandan da yazabilir mi? Aslında annelik-yazarlık ikilemini ortaya koyan ve Elif Şafak'ın da aklını bulandıran kişi Adalet Ağaoğlu... Yaptıkları bir sohbette; yazabilmek için, bir kadın yazar olarak tutunabilmek için çocuk doğurmamayı seçtiğini söylüyor Ağaoğlu. "Seçtiğim yolda bir başıma, 'kadın başıma' ilerleyebilmek için bu toplumda var olabilmek için... Bazı şeylere sahip olabilmek için bazı şeylere sahip olmamayı idrak ve kabul etmek..." cümleleriyle yaptığı tercihi açıklayan Ağaoğlu, o sorgulayıcı dönemin kapılarını açan soruyu soruyor Şafak'a: "Peki ya siz ne düşünüyorsunuz bu konuda? Annelik var mı aklınızda?" Ve Şafak'ın kitabının önemli bir bölümünde bu sorunun analizi yapılıyor. Önemli pek çok kadın yazardan örnekler veriliyor, çocuğu olan başarılı kadın yazarlardan... Gelgitler, içsel depremler, sorgulamalar, 'Çocuk doğurursam kariyerim nice olur?' endişeleri Şafak'ın zihnini ele geçiriyor... Sonuç mu; Şafak'ın, Şehrazat Zelda isimli bir kızı var ve nurtopu gibi bir de romanı... Yani Ağaoğlu bilmeden, Şafak'ın iki çocuğunun doğmasına vesile oluyor...
Kitap önümde duruyor, bitirdikten sonra defalarca ön kapağına bakıp başlığını tekrar tekrar okuyorum. 'Siyah Süt'... Hatta elime alıp okşuyorum kitabı (kapağını çok sevdim, Doğan Kitap'a alkış!), işaretlediğim sayfaları yeniden karıştırıyorum. "Beyaz mürekkep" diye söyleniyorum... Ne alaka?.. Elif Şafak'a bir gönderme sadece... Tıpkı kitaptaki; "Ernst Bloch okumuş muydunuz diye soracağım ama okumadığınızdan adım gibi eminim" cümlesi gibi... Ne alaka?.. Şafak'ın -farkında/elinde olmadan- okura bir göndermesi sadece... İşaretlediğim sayfalara bakıyorum yine... "...Ada vapurundaki şişman anneyi ve bütün Ada vapurlarındaki şişman anneleri ötelediğim, itelediğim, alttan alta küçümsediğim için takip eden günler haftalar aylar boyunca sık sık utanç duydum..." Yorumlamaya gerek bile yok.
Şafak içindeki 'sesleri' parmak kadınlar olarak dile getiriyor ve hepsini isimlendiriyor kitabında. Pratik Akıl Hanım (Pratik çözümler yanlısı), Sinik Entel Hanım (Entelektüel. Çok okuyan çok düşünen...), Can Derviş Hanım (Mutasavvıf, sabırlı ve 'Her şey Allahuteala'dan gelir' diyen taraf), Hırs Nefs Hanım (Adı gibi kariyeri temsil ediyor), Anaç Sütlaç Hanım (Açıklamak gereksiz), Saten Şehvet Hanım (Bu da kadınlığın timsali)... Tıpkı ülkedeki farklı sesler gibi Şafak'ın içindeki sesler de hep bir ağızdan konuşuyor. Çıkarları aynı olan birlik olup 'öteki'leri bastırıyor. 'Öteki'ler de ya kendilerine göre çıkarlar bulup 'susuyor!' ya da 'Nasılsa gittiği yere kadar gider' diyor... Şafak'ın anne olma fikri zihnine düşünce, dalgalanma da başlıyor. Önce darbe oluyor. Sonra monarşiye geçiyor yönetim biçimi. Ardından anarşizm ve tabii sıradan bir faşizm rüzgarı... En sonunda da demokrasi! "...Onlar da biliyor ki var olabilmek için birbirlerine ve farklılıklarına muhtaçlar bu zıtlıklar aleminde. Onlar bir arada yaşamayı öğreniyor, ben ise varlıklarından utanmamayı. Hepsi benmişim meğer. Hepsi kabulüm..." Sonuç olarak... Elif Şafak bugüne kadar kendini okutamadığı okur kitlesine bu kitabıyla ulaşacak. Hatta bunu çok istiyor! Annelik ve doğum sonrası depresyonu sancılarını öne sürerek edebiyattan, edebi 'kadın' şahsiyetlerden, siyasi dokundurmalardan veriler yerleştirecek bugüne kadar ötelediği, yok saydığı okur kitlesine... Onları da 'düşünmeleri' için yoklayacak, 'öteki' kavramını, 'kişilik/kimlik' durumunu yumuşak yumuşak anlatacak. En azından umut bu!

Elif Şafak kitabında eşi Eyüp Can'a yaptığı evlenme teklifini şöyle anlatıyor:

Derken pat diye, "Canım sen hala evlilik karşıtı mısın?" diyor Eyüp. "Teoride evet. Pratikte hayır" diyorum, Sinik Entel Hanım'ın ağzıyla. "Nasıl yani?" "Genel anlamda evet. Özel olarak hayır" diye yuvarlıyorum. "Ne demek o?" diye üsteliyor çayını karıştırırken. "Başkalarının evliliğine karşıyım. Seninle evlenmeye değil" diyorum. Gülüyor "Vay be bir erkeğin, bir kadından alabileceği en dolambaçlı evlenme teklifini yaptın bana sen şimdi" diyor.