UT
yaz boşluk bırak mesajını yaz 4122'ye gönder.
SMS:
?UT
Ankara, Beşiktaş, Babıali
ANKARA: Cumartesi Ankara'da "Başka bir Türkiye" de vardı. Kimse meydandaki binlerce insanla aynı fikirde olmak zorunda değil. Onların da başka meydanlarla hemfikir olmaması gibi.
Ancak, "çok sesli" medyada, "savaşa karşı" toplandıklarını söyleyen binlerce insana pek yer yoktu.
Sanki tamamen "öteki" idiler, sanki tamamen yoktular.
Oysa, mitingi düzenleyenler de, belki çoğu çoğumuzdan da fazla, "kamusal duyarlılık ve sorumluluk" la mimarlık, mühendislik, doktorluk, memurluk yapan, ilerlemiş yaşlarını yahut gençliklerini, bu toprakların insanları için, ama öyle ama böyle, akıl ve yürekle idrak edenler.
"Savaş, kin, nefret, terör, düşmanlık, tezkere, operasyon" seferberliklerimiz arasında belki bu farklı seslere de ihtiyacımız var.
Beğense de beğenmese de, bu sesi, topluca çıktığında dahi duymazdan, görmezden gelen bir "kitle gazeteciliği", "demokratik, çok sesli, çok renkli medya" olabilir mi!
BEŞİKTAŞ: Beşiktaşlıyım. Babamı, 6 yaşımda, Beşiktaş bayrağına sarılı, kulüp önünden yolcu etmiştik. 10 yılı aşkın şampiyonluksuz çocuk yaşlarımda, üstelik hep çok sevdiğim Galatasaray Lisesi'nde ilk mektepten Beşiktaşlıydım.
Beşiktaş, gösterişli iki büyüğün üçüncüsüdür ve gocunulacak bir şey değildir.
Başkasını bilmem ama, bunu tevazu ile, sokak ile, mertlik ile de birleştirirdik.
Ama son yıllar "illüzyon" un da içine etti.
Yönetim, tek tek kişileri tenzih ederim ama, simgesel olarak öyle değerleri temsil etmiyor.
Yönetimin tepesi, 100'üncü yıl şampiyonluğundan sonra koptuğu yöneticilerin ayağı dolansın diye, aynı federasyon başkanı ile birlikte Beşiktaş'ın hem vurulmasını, hem kendini vurmasını keyifle izlemişti. Koskoca kulübü, federasyonun, diğer kulüplerle eşit ortağı değil, medet uman yalakası yaptılar.
Yönetim, Beşiktaş'a bulaşmış "yer altı" lekelerini, temizlemek bir yana, "siyahla beyaz" a karıştırdı.
Başkasına yapılan hiçbir haksızlıkta "Beşiktaşlı tavrı" almadılar.
Şimdi mumla dürüstlük arıyorlar. (Tabii, "büyükler" çok farklı değil! "Yıldırım" zaten bir değil. Adnan' lar da.)
Eciş bücüş, yığma transfer politikaları, kovdukları hocalara tazminatla belini büktükleri kulübü, üç beş futbolcu ile "müthiş taraftar" ın koşturmasını, bir de "amatör ruhlu Liverpool zaferleri" bekliyorlar.
Tamam; Ankara, Galatasaray, Trabzon, Fenerbahçe maçlarında büyük haksızlık yapıldı. Görünmeyen ellerle, bariz goller verilmedi, goller yaratıldı, kaleci atıldı. Belki 6 puan gitti.
Ama, Trabzon hariç, üç maçı da Beşiktaş oyun olarak hak etmemişti.
Fenerbahçe'den de daha iyi değildi. Belki gol kaçırdı ama şansızlıktan değil; pas kabiliyeti yoktu zaten. Rakibi yarısı isabetli 25 orta yaptığında, Beşiktaş rakamı 8'de sıfırdı. Kanattan içeri gömülen iki genç, Burak ile Serdar, çimlere top kaptırmakla meşguldü.
Başkan, "menecer" ve tedirginlik gölgesinde, iyi insan Ertuğrul Sağlam da Kayseri'deki "iyi teknik adam" olamıyor. Yoksa, iştahlı Higuain' i tutup dağınık iki çocuğa tahammül etmezdi.
Beşiktaş'ın tek sorunu İsmet Arzuman değildi. Acayip tebessümü ve titrek düdüğüyle o sadece tüy dikti!
Yönetimin, hem de Sinan Engin ağzıyla, takımı çekme, maça "PAF'la çıkma", seyirciye "Sivas maçına gelmeyin" deme hakkı yok.
Babası, Yıldırım Bey' e kulübü oyuncak diye hediye etmedi. Beşiktaş babasının malı değil.
Tarihiyle, Şeref' iyle, Hakkı' yla bir de kendileri oynamasın.
Ne PAF'taki gençleri, ne ilk rakip Sivas'ı aşağılasınlar.
Yiğitlik istiyorlarsa, maçlara hiç çıkmayıp küme düşürülmeyi göze alsınlar!
Yapabiliyorsanız, bunu yapın hadi!
Ama hiçbirine hakkınız yok! Beşiktaş'ı bir asır önce sahaya siz çıkarmadınız, siz çekemezsiniz. Ancak kendiniz çekilebilirsiniz sahadan!
BABIALİ: Pek kimse kalmadı ama Cemiyet yine simge olarak orada. Bugünkü yönetim toplantısında, TGC'den dünkü çağrıma dair tavır bekliyorum.
Bir de,
"Acaba bizler kötü insanlar mıyız?" diye dertlenen
"meslektaş" a,
"Kendinize kötülük etmeyin, siz de iyi olabilirsiniz" demekten kendimi alamıyorum.
Lakin, yazısında haklı olarak şikayet ettiği,
"Hakaret, aşağılamak, ilkel tatmin duygusu, alay, insanları küçültücü ifadeler" meselesini, başkasına
"hasta, hastalıklı, takıntılı, gazetecilik yapmaya hakkı yok, vicdansız, düşman, kötü, iftiracı, meslek ayıplı" diye mektup yazabilen hukuk bürosuna, vekillere, müvekkillere de anlatması lazım.
Çünkü, şöyle bir şey oluyor:
Mektup yayınlanınca, bir de
"Yayın yoluyla hakaret suçu" işlemiş oluyorlar. Bu da ne vekile, ne müvekkile yakışır!
Dün gelen onlarca onlarca, içlerindeki duygu ve akıl yüküyle tonlarca mesaj için teşekkürlerimle.
Yayın tarihi: 5 Kasım 2007, Pazartesi
Web adresi: https://www.sabah.com.tr/2007/11/05//haber,95AC2B70357D4A8A8C5D2990E28ABE9A.html
Tüm hakları saklıdır.
Copyright © 2003-2007, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş.