kapat
Üye OlÜye Girişi
Bugünkü SABAH Gazetesi
  |  Benim şehrim | 4 Kasım 2007, Pazar
Son Dakika
ARAYIN
Google
Google Arama
atv
Kanal 1
ABC
Pazar SABAH 
AHMET ÖRS

Antakya'ya sadece künefe yemek için bile gidilir

Gurme gezileri için gerçek bir cennet olan Antakya'da yemek saatlerinin dışında görülecek yerlerin başında Titus Tüneli, Mozaik Müzesi, kaya mezarları, St. Pierre Kilisesi geliyor. Ama ne yapın edin, künefe yemeden dönmeyin.
Antakya'nın şehir merkezi geride kaldı. Sağlı sollu eski çırçır atölyeleri ve antrepoları geçtikten sonra Güzelburç girişinde sola sapıp, tek katlı, albenisiz bir binanın önünde durduğumuzda, "Çok özel kebaplar yemek için getirildiğimiz yer burası olabilir mi?" diye kendi kendime sordum. Yan tarafta bir usta, elindeki dev satırla domates, soğan ve yeşilbiberi kıyıyordu. Daha sonra bu kıyılan 'zerzevatın', bir tepsiye yayılıp üzerine yine satır kıymasından yapılan bir karışımın örtüldüğünü ve fırında nar gibi kızarıncaya kadar pişirildiğini öğrendim. Biz sofraya serpiştirilmiş birbirinden lezzetli mezeleri atıştırırken Antakya'nın ünlü 'tepsi kebabı', üzerine lavaş pideler örtülü tepsiler içinde getirildi. İtiraf ederim, buraya gelinceye kadar birkaç değişik versiyonunu tattığım bu yemeğin böylesine lezzetlisini yememiştim. Pehlivan, Zeynel ve Cemil adlı üç ortağın işlettiği bu kebapçı, üç günlük Cumhuriyet Bayramı gezimizin gastronomi zirvelerinden biriydi. Uçakla bir saat 10 dakikalık bir yolculukla Adana'ya ulaşıp, buradan Keşif Tur'un rahat midibüsü içinde yola koyulduk. Önümüzde Antakya'ya kadar 180 kilometrelik bir otoyol vardı. Sabahın kör şafağında yola çıktığımız için, Misis'te durduk. Buranın kocaman bardaklarda servis edilen eşsiz ayranı eşliğinde yediğim sıcacık gözleme, bölgedeki lezzet zenginliğinin küçük bir avansı niteliğindeydi.

BİN 300 YILLIK ZEYTİN AĞACI
Payas'ta Namık Kemal'in hapsedildiği bakımsız kale ve Mimar Sinan'ın eseri Sokullu Mehmet Paşa külliyesinde, her yer kapalı olduğu için sadece avlusunu gezmekle yetindik. Avlunun ortasında benim bugüne dek gördüğüm en yaşlı zeytin ağacı yer alıyordu; önünde durup, onun bin 300 yıllık ömrü boyunca bu topraklarda olup bitenleri gözümün önünden geçirmeye çalıştım. Evliya Çelebi de onun için bir not düşmüş; Seyahatnamesi'nde, "Payas'daki yaşlı ağacın altında oturarak ekmeğimi yedim," diye yazmış. Ağacın bu kocamış haliyle bile hâlâ yılda 300 kilo ürün verebilmesine ise ancak 'mucize' denebilir. Öğlen, modern Antakya'nın ana caddesi olan Atatürk Caddesi'nde yeni açılmış Narin Otel'in restoranında yemek yedik. Antakya mutfağı ile tanışmak için iyi bir adres burası. Çünkü otelin restoranında her öğlen açık büfede yerel yemekler sunuluyor. Künefede kullanılan taze Antakya peynirinden, küflü ya da taze çökeleğe ve bunlardan yapılan salatalara, cevizli biber, biberli patlıcan ezme, zahter salatası, humus, bakla ezmesi, tuzlu yoğurt, patlıcanlı yoğurtlama ve başka bazı yoğurtlu salatalara kadar soğuk mezeler, büfenin bir kanadını oluşturuyor. Kabak borani, firikli aş, aşur, biberli pide, 'analı kızlı' da denen ekşi aşı, tepsi kebabı, büfede gözüme çarpan yerel spesiyalitelerden bazıları... Gurme gezileri, eğer yemek dışında görülecek ilginç yerler varsa bir anlam taşıyor. Bu açıdan Antakya gerçek bir cennet. Yemekten sonra otelden birkaç adım yürüyor ve kendinizi dünyanın ikinci zengin Mozaik Müzesi'nde buluyorsunuz. Müzeye ne yazık ki yapıldığı 1939 yılından bu yana sadece bir salon eklenmekle yetinilmiş. Günümüz müzecilik anlayışına hiç uymayan hangar gibi bir yapı burası... Mozaiklerin tepesinde çıplak neon ampuller görülüyor. Ayrıca eserler, neredeyse başıboş bırakılmış. Hemen bütün ziyaretçilerin eşsiz mozaikleri okşadıklarını, hatta bazı magandaların tırnaklarıyla mozaikleri yerlerinden çıkarmaya çalıştıklarını dehşet içinde gözledim. Müze kapısının önünde durduğunuzda Atatürk heykelini ve arkasında Hatay'ın bağımsız cumhuriyet olduğu günlerde meclis binası olarak hizmet vermiş, bugün seks filmleri oynatan bir sinemaya dönüştürülen tarihi binayı görüyorsunuz. Hemen yanında da korkunç görüntü kirliliği yaratan bir Telekom haberleşme kulesi yükseliyor ve anlaşılan Antakyalılar bütün bunlardan hiç rahatsız olmuyorlar.