Bu ne sorumsuzluk?

Millet olarak çok zor bir dönemeçten geçiyoruz. Öfkeliyiz, içimiz kan ağlıyor. Ama sağduyuya her zamankinden daha çok ihtiyacımız var. Mehmetçiğin canına kasteden çapulcuların hakkından elbette ki geleceğiz. Bundan zerre kadar şüphem yok. Asıl endişem; duygularını kontrol edemeyen ya da son gelişmeleri reytinge tahvil etmeye çalışan bazı kişilerin sorumsuz davranışları... Daha 12 şehidin haberi gelir gelmez, "bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olanları" masanın etrafına toplayıp, ahkam kesenlere itirazım var. Gabar'ın yerini haritada gösteremeyenlerin, gece görüş dürbünü ile termal kamerayı birbirinden ayırt edemeyenlerin, ekranlarda "Şuradan kuşatalım, birliklerimizi buradan sokalım" demelerini izlerken, içim daha da yanıyor. Milli seferberlik günleri yaşıyoruz. Böyle günlerde medyanın da üzerine düşen ciddi görevler var. Ekranda, bölgedeki muhabirine "Silahlı kuvvetlerimiz şu anda nerede mevzileniyor? Hangi bölgelere operasyon hazırlığı var?" diyecek kadar "sorumsuz" davranan televizyon habercileri görüyorum. Hele bölgeden haber veren bir muhabirin söyledikleri... Diyor ki, "10 askerimizin de esir düştüğü söyleniyor..." Yahu "esir" ne demek? Karşınızda bir "devlet" olur ve ilan edilmiş bir savaşın içinde bulunursunuz. O zaman "esir" düşülür. Terör örgütü esir alamaz, ancak kaçırır!.. Bunu ayırt edemeyen muhabirlere kim veriyor bu mikrofonları? Demem o ki, çapulculara derslerini verebilmek için öncelikle kendi içimizde "koordine" olmak zorundayız. Mücadeleyi "topyekun" veremezsek, başarı hayal olur. Kimse bunu unutmasın. Elbette ki kimse Mehmetçiğin canını, "haber"den daha değersiz bilecek kadar vicdansız ya da cahil değil!.. Ama ne olur, biraz daha dikkat!.. NOT: Geçen sefer, şehit haberlerinin geldiği gün bazı televizyonların akışlarını değiştirmemelerini bu sütunlarda sert bir üslupla eleştirmiştik. Dün gece eğlence programları yayından kaldırıldı. Duyarlılık gösteren herkese teşekkür...