Caner Kurtaran desem, "O kim?" dersiniz... Ama "
Yaprak Dökümü'nün Şevket'i," dersem, hepiniz bilirsiniz. İşte o Şevket, yani Caner, yazın kokain yüzünden fenalaşıp hastaneye kaldırılmış. Haberi okuyunca içim cızz etti. Şu uyuşturucu belasına bulaşan kimin ismini duysam olduğu gibi... Ki o isimler her geçen gün artmakta. Farkındasınız ya da değilsiniz. Uyuşturucu sorunu, uçurumdan yuvarlanan taş gibi giderek daha hızlı ve daha büyük bir bela olarak üzerimize gelmekte.. Artık öyle ki bu tür haberleri kanıksadık bile...
* Caner kendi hikâyesini polise verdiği ifadede şu şekilde 'yazmış': "Beyoğlu'nda arkadaşlarla yürürken, birkaç çocuk etrafımızı sardı. Bu sırada 18- 20 yaşlarında bir şahıs 'Ağabey, taş var, vereyim mi?' dedi. Israrına dayanamadım ve gitmesi için 50 YTL verip aldım. Daha sonra evime gidip kağıdı açtığımda içinde üç-dört tane kesme şeker büyüklüğünde renkli taş parçası şeklinde uyuşturucu madde olduğunu gördüm. Bunları kağıdıyla birlikte kül tablasına koyup, yakarak imha etmek istedim. Bu sırada çıkan dumandan önce keyif aldım. Ancak daha sonra nefes almakta zorlanmaya başladım. Kollarımın karıncalanmaya ve uyuşmaya başladığını hissettim. Hemen kül tablasını tuvalete boşalttım ve bir taksiye binerek hastaneye gittim."
* Caner Kurtaran'ın sözünü ettiği 'taş', dünyada kullanımı giderek artan, eroin kadar etkili ve zararlı, fakat bunun yanında oldukça 'hesaplı' (!) bir uyuşturucu çeşidi. "Kokainin etkisi bir saatse, 'taş'ınki 12 saat kadar," desem, bağımlılar için neden hızla tercih edildiğini sanırım anlarsınız. Üstelik bu madde evde bile üretilebiliyor. Hatta geçenlerde National Geographic'te bu konuda (Crystal methamfetamin - ki kısaca 'meth' olarak da biliniyor) bir belgesel vardı. Çok kısa bir süre içinde, grip ilaçlarından birini hammadde olarak kullanarak (İlacın ismini yazmayayım, çünkü bizim eczanelerde de çok kolaylıkla bulunuyor) meth yani 'taş' nasıl yapılır gösterdiler. Tabii öğretici olmaması için birkaç önemli ayrıntı özellikle verilmiyordu. Ve o belgeselde de dünyada 'meth' kullanımının nasıl büyük bir hızla arttığının üstü çiziliyordu.
* Maddenin beyne etkisi ise kısaca şöyle oluyormuş: Kullanıcı bu maddeyi alınca beyninde bir merkez, ilk zamanlarda, insan vücudunun ürettiğinin altı kat fazlası dophamin salgılıyor. (Dophamin, mutluluk-aşk-heyecan hormonu olarak da biliniyor) Fakat bir süre sonra vücut, bu işte bir tuhaflık olduğunun farkına varıp dophamin salgılamayı tamamen kesiyor. Yani artık ne yaparsan yap, ne kadar uyuşturucu kullanırsan kullan, sonuç derin bir mutsuzluk halinden başka bir şey olmuyor. Fiziksel olarak da diş etleri çürüyüp çekiliyor, dişler dökülüyor vs. Ve ben, hadi cahil-cühela kesimi geçtim, bütün bunları bilip de hâlâ ve hevesle uyuşturucu kullanmaya, çeşitlerini denemeye meraklı bu kadar çok insan olduğuna akıl sır erdiremiyorum. Allah kimseyi şaşırtmasın, ne diyeyim... Caner'e de geçmiş olsun bu arada... Hikâyesi pek aceleye gelmiş. Okuyunca gülsün mü ağlasın mı şaşırıyor insan.
Yayın tarihi: 21 Ekim 2007, Pazar
Web adresi: https://www.sabah.com.tr/2007/10/21/pz/ozicer.html
Tüm hakları saklıdır.