kapat
Üye OlÜye Girişi
Bugünkü SABAH Gazetesi
  |  Benim şehrim | 21 Ekim 2007, Pazar
Son Dakika
ARAYIN
Google
Google Arama
atv
Kanal 1
ABC

Korku imparatorluğunun çöküşü

ECEVİT KILIÇ
Futbolcuyken hakeme tükürdü, arkadaşına kafa attı. Jübilesinde helikopterle sahaya indi. Teknik direktör olunca kabadayı edasıyla etrafında korkuyla karışık bir saygı çemberi oluşturdu. Milli maçları, milli savaş atmosferine dönüştürdü. Ama Yunanistan'a yenildi. Yoksa bu maç korkuyla büyütülen "Terim imparatorluğunun" cenaze töreni miydi?..
Fatih Terim deyince benim aklıma iki kavram geliyor: 'Korku' ve 'şişkin ego.' Zaten Fatih Terim, ancak bu kavramlar üzerinden yola çıkılarak anlatılabilir. Öyle bir korku yarattı ki onu eleştirmek 'günah' haline geldi. Spor gazetecileri, suya sabuna dokunmayan sorulara bile "Aman hocam bir hatam olursa affola," ifadesiyle başlıyordu. Mangalda kül bırakmayan spor yorumcuları bile "Aman bir yamuk olmasın," kabilinden iyi seçilmiş sözcüklerle kendisiyle konuşuyordu. Haksız da sayılmazlardı, Terim'in basın toplantılarında kuruyan dudaklarını dişlerinin arasına alması ve ardından alttan hafifçe başını kaldırıp dişlerini sıkması sanki bir merminin gelişinin işaretiydi. Etrafında, eski devirlerdeki kabadayıların yaptığı gibi, korkuyla karışık bir saygı çemberi oluşturdu. Saha kenarında, televizyonda, antrenmanda sahneye çıktığı her seferde gücün ve iktidarın 'kabuki'sini oynadı. Diğer taraftan yüz ifadesini her zaman dahi bir liderin dudak büküşü tamamlıyordu. Tek doğruyu o biliyordu. Bir süre sonra da hikmetinden sual olunmaz bir futbol mesihiydi artık. Maçtan sonra "İki attım,", "Yendim," diyen belki de ilk teknik direktördü. Kendisinden bahsederken "Biz" demesi 'imparatorluğunun' bir parçasıydı. Bir televizyon programında ev hayatıyla ilgili soruya verdiği cevapta "İmparator her yerde imparatordur," diyecek kadar canavarlaşan bir özgüven abidesi. Kişilik özellikleri arasında geleneksel ve Anadolu delikanlısı temalarını sürekli öne çıkarmaya çalıştı. Ama unuttuğu bir şey vardı; bu iki tema da, üstten bakmamayı, saygılı olmayı telkin ediyordu...

SUSURLUK FATİH'İ
'Korku ve şişik ego' kavramları Terim'in futbolu ve teknik direktörlüğüyle doğrudan ilişkili. Terim, futbolun hala o masumiyetini koruduğu, sermaye egemenliğinin popüler kültü olarak futbolu tam olarak kontrol altına alamadığı 1970'lerin ortasında meydana çıktı. Hem de asabi futbolun idolü olarak... 1974'ten itibaren tam 11 sezon Galatasaray'da oynadı. Takımın kaptanı oldu. Bir maçta hakemin yüzüne tükürdüğü için kaptanlık bandajı elinden alındı. Penaltı kaçırınca sinirinden başka bir futbolcunun yüzüne kafa attı. Bu 'seyirlik' futbolu nedeniyle "Sementa Fatih" diye anılmaya başlandı. Ancak ayağı pek uğurlu gelmedi; Terim'in oynadığı dönemde Galatasaray, hiç şampiyon olamadı. Tribünlerdeki "Uğursuz Fatih" mırıltısı da zamanla tezahürata dönüştü. Futbolu bırakışı da tam seyirlikti. Orta yuvarlağa helikopterle indi. Bu o güne kadar görülmüş şey değildi. O günden sonra da görülmedi. Teknik direktörlükte yıldızının parlaması Susurluk skandalının yaşandığı döneme denk geldi. Mehmet Ağar'la ortaya çıkan ahbaplığı da tam ona göreydi. Zaten Galatasaray'ın şampiyonluklarını Ağar'a ithaf etti. "Hesabı sorulamayacak derin ilişkisi" sadece Ağar'la değil 'Susurluk başhükümlüsü' Korkut Eken'le de vardı. Karizmasını güçlendiren bu ilişkilerin etkisiyle mi bilinmez ama her zaman milliyetçi bir duruşu oldu. Peki Terim nasıl futbolcuydu, nasıl bir teknik direktör oldu? Kesinlikle parlak bir futbolcuydu. Çizgiden uçarak kafayla veya rövaşatayla top çıkarması Tanıl Bora'nın deyimiyle "Gol kadar yakışıklıydı." Ayrıca başarılı bir teknik direktördü. Galatasaray'ın UEFA kupası şampiyonluğu çok önemli bir iş. Bu maçlarda oynattığı sistem Türkiye takımlarında ilkti. Avrupa takımları karşısında kendimizi küçük hissettiğimiz için oyun hep yarı sahamızda olurdu. Terim bunu değiştirdi; rakibi orta sahada tuttu, kendi kalesine yaklaştırmadı bile. Belki de kişilik özelliğinden hareketle orta sahada baskıcı, rakip için korkulu oyun kurdu.

PSİKOLOJİK HAREKAT UZMANI
Teknik direktörlükteki başarısının altında yatan temel neden ise psikolojik harekat uzmanı olması. "Yürü aslanım, koçum. Senden başkası yapamaz. Sen yersin bunları" sözleriyle sahaya sürdüğü futbolcuları rakibe nefes aldırmıyordu. İmparatorluğunu Fiorentina'ya transfer olarak Avrupa'ya yaymayı da denedi. 'Salvatore' yani 'Kurtarıcı' olarak karşılandığı Fiorentina'dan sonra büyük bir gürültüyle AC Milan'a transfer oldu. Ama daha ligin 9. haftasında kovuldu. 'İmparatori' kovulduğu günlerde televizyonlarda siyah bir Mercedes'te peşinde 'Sinyor Terim' diye koşturan İtalyan çocukların yer aldığı bir reklamda boy gösteriyordu... Peki Yunanistan'ın İstanbul'da kazandığı galibiyetten sonra Terim 'efsanesi' çöktü mü? Terim, içinde korku da olsa karizma ve atmosfer adamı. Özellikle milli maçlar öncesi yarattığı milli savaş atmosferinin bedelini Milli Takım, İsviçre maçı nedeniyle aldığı cezayla ödedi. Ama son başarsızlıkları da fütursuzca salladığı bu bumerangın geri dönmesiyle oldu, futbolda kendi yarattığı milliyetçi atmosferle kendi ayağına kurşun sıktı! Bir televizyon kanalıyla birlikte şehit aileleri için yürüttükleri ve takdire değer kampanya bile kendisini kurtaramadı. 'Korku' kaybolunca yarattığı imparatorluğun altında kaldı. Belki de imparatorluğa son noktayı koyan Beşiktaş Çarşı grubunun Terim'le ilgili açtığı bir pankartıydı: "İmparatorluk değil, tam demokrasi."
Haberin fotoğrafları