İstanbullunun görgü, bilgi, kültür, eğlence amaçlı hafta sonu programı artık budur: Yeni açılan alışveriş merkezlerini gezmek! Vitrinlere bakmak, tavanlara bakmak, gezenlere bakmak, sonra oturup bir kafede gelene geçene bakmak! İstanbul'da 'mahalle' kalmadığından beri, alışveriş merkezleri sanal mahalle görevini yapıyor! Sanal sokağa çıkıp, kıyafetten kozmetiğe, gıdadan elektroniğe, dükkanlara bakıyorsun, hatta bu sanal kaldırımlarda gezinirken, plastik ağaçların sanal olarak gölgelediği banklarda oturup bir nefes alıyorsun! Bazı merkezlerde üstü kapalı sanal sokaklarda yerini almış helvacı, macuncu, falcı, ayakkabı boyacısı filan bile var!
HAFTA SONLARININ VAZGEÇİLMEZİ 'Mahalle' yürüyüşü bittikten sonra tabiatıyla bir lokantada yemek yemek veya çay bahçesinde oturmak gerekiyor ki, seçenek bol! Kimi alışveriş merkezi, o kadar yürüdükten sonra yorulan, kirlenen, terleyen için, bir nevi hamam hizmeti de veriyor bünyesindeki şahane spa'larla! Böylece terlemeden, üşümeden, ıslanmadan bir bütün gün geçirmek mümkün! Ne yazık ki, art arda açılan alışveriş merkezlerinin bir sakıncası var: Genellikle ilk açıldığı günler izdiham yaşandığı, herkesin bir an önce yeni merkezi görüp birbirine anlatmak istediği bu kompleksleri, anlatmak çok zor! Tasvir, neredeyse imkânsız! - Ay yeni açılan Zıttırı Bıttırı'ya gittin mi? - He, gittim. - Nasıl? Neler var? - Dükkânlar var, büyük böyle, çok çeşitli mallar. Kalabalık. Kafesi, restoranı, hepsi içinde. - Ay süper, peki, dün açılan Hattırı Hutturu'ya gittin mi? - He, gittim. - Peki o nasıl? - İşte onda da dükkânlar var, büyük böyle. Çeşitli mallar! Kalabalık! Kafeler, restoranlar filan! Daha zengin bir tasvir gerekiyorsa, mimari altyapı veya dünya modasının yakından takibi de gerekiyor. Olan olmayan markalar, tavan yükseklikleri, merkezin yerleşim planı konusunda bilgi edinmek ve bari, iki merkezi birbiriyle karşılaştırmak için! Mimari konusunda üstün özellikleri olan bir millet olduğumuz söylenemez, şehirlerin haline bakmak yeterli! Ama küçük bir kısım alışverişçi, ülkemize yeni gelmiş markalarla ilgili, heyecan dolu dakikalar yaşıyorlar yeni alışveriş merkezlerinde! Bu grup, daha önce yurtdışından aldığı veya almayı arzuladığı yabancı markaları memleketinde görünce önüne geçilemez bir heyecan ve neşe gösterisi içine giriyor! Arkada kalan arkadaşına "Meraaaaal, inanmıyoruuum, bak Zıttırıpıt da açılmıııış, koooş!" diye, adeta mağaza tekerlekliymiş de her an oradan gidebilirmiş telaşı içine girenler mi ararsınız, vitrinlerin önünde çığlık atanlar mı... Beni sorarsanız, alışveriş merkezi bilgim Akmerkez yıllarında kaldı. Tam Metrocity'ye yeni gitmiştim ki, "Cevahir açıldı," dediler. Boş bir gün ararken, Kanyon patladı! Kanyon'a gitmeye niyetlenirken İstinye Park devreye girdi. Alışverişimi Nişantaşı civarında, gerçek sokaklarda dolaşarak yapmayı tercih ettiğim için bozulmuyorum. Ayrıca dost sohbetlerinde "Neee, daha gidip görmedin mi?" konulu sorulara verilecek cevabım da hazır: "Gördüm yahu, büyük işte, bir sürü mağaza var, kalabalık, kafeler filan!" Ben küçükken hafta sonu anne ve babalar, çocukların elinden tutup Topkapı Sarayı'na, Arkeoloji Müzesi'ne, tiyatroya filan götürürlerdi! Şimdi program alışveriş merkezleri... Alican'lar, Selin'ler, Melisa'lar hafta sonu İstinye Park'da geçirdikleri saatleri, nasıl Emporio Armani'nin merkezin içinde, Giorgio Armani'nin ise daha pahalı bir koleksiyon olduğu için dışarıdaki sanal sokak bölümünde olduğunu anlatıyorlar birbirlerine! Belki de ileride moda sektörünü birbirine katacak bir nesil yetişiyor, bilmiyorum. Sanmayın ki alışveriş merkezlerinin varlığından mutlu değilim. Ne güzel işte, neşe, eğlence, çeşit... Ama birinci sakınca şu: Çoğu Türk için artık yurtdışı seyahatlerinin hiçbir heyecanı kalmamıştır. Artık ne yolculuğa çıkana kıyafet, kozmetik ısmarlamak, ne de üç günlük tatilin ikibuçuk gününü alışverişe ayırmak bir gereksinim. İddia ediyorum Avrupa'ya gidenlerin sayısında düşme olacak. Müze, saray, sergi, oyun görmek için bavul hazırlamaya değer mi canım?!
TRAFİK HEYECANI AZALTIYOR Ancak bambaşka bir yönden bakıldığında da alışveriş merkezlerinin Maslak civarında toplanması, Anadolu yakasında ve Etiler'in doğusunda yaşanlar için "Ünlü markalara hücum!" heyecanını yarı yarıya azaltıyor. Kimi zaman iki, iki buçuk saat sürüyor Maslak'a gitmek! Saatine göre dönmek, bazen daha çok! O zaman da insanın aklına "Acaba uçak biletleri de ucuzlamışken, aynı vakti harcayarak günübirlik Milano'ya, Roma'ya gitmek, bu esnada, alışverişin üzerine bonus olarak ne bileyim İspanyol Merdivenleri'ni, Colosseum'u, büyük katedrali filan da görmek daha mı akıl kârı?" gibi bir fikir geliyor! Hazır çocuklardan da bahsetmişken! Onlar da kültürel bir gezi yapmış olurlar bu vesileyle!
Yayın tarihi: 21 Ekim 2007, Pazar
Web adresi: https://www.sabah.com.tr/2007/10/21/pz/haber,5029A8202D3E48769C1FA25C33D8C9BE.html
Tüm hakları saklıdır.