Gecenin bir vakti telefon çalıyor yine! Cevap veriyorsunuz, karşı taraf sizin sesinizi duyunca telefonu kapatıyor. Eşiniz yine geç saate kadar çalışacağını söyledi. Birlikte olduğunuz zamanlarda bile sanki uzakta, dikkati başka yerde. Siz mi hayal ediyorsunuz, yoksa gerçekten hayatında başka biri mi var? Eşinin aldattığından şüphelenmek kadar insanın içini yiyip bitiren bir şey olamaz herhalde... Buna rağmen çocukları bahane ederek ilişkilerindeki fonksiyonsuzluğu görmezden gelen pek çok kadın, dürüstlük ve sadakatin olmadığı bir ilişkiyi sorgulamadan yaşamlarına devam ediyor.
'BEN YOKUM' DEMEK ZOR
Hülya Avşar geçen hafta Ayşe Arman'a verdiği röportajda, 8 yıllık evliliğinin 4 yılında aldatıldığı halde, çocuğunu bahane ederek, evde huzursuzluk çıkmasın diye eşi ile yüzleşmediğini söylüyor. Aldatan bir erkeğe verilecek en büyük ceza yüzüne vurmamakmış (!) "Yüzüne vurursan, onu rahatlatmış olursun. Yüze çıkarırsın. Ben buna izin vermedim. Zaten yüze çıkardığın bir ilişki, iğrenç bir ilişkiye dönüşür. Her şeyi kendi içimde hallettim" diyor. 'Hem ben, hem de çocuğum daha iyisini hak ediyoruz. Onun bir ilişkide sınırları olmayabilir ama benim var. Bana ya dürüst davranır veya ben yokum' demek, diyebilmek çok zor bazı kadınlar için. Bir insan yalan olduğunu bile bile sadece korkusuyla yüz yüze gelmemek, yenik düşmemek için taktığı maskeyle, içindeki yarayı yıllarca kendine ve başkalarına neden kapatır? Çünkü gerçeği kabul etmek büyük bir zayıflıktır. Çoğu zaman sadece izin verdiğimiz için aldatılırız. İnsanlara bize nasıl davranmaları gerektiğini kendimiz öğretiyoruz. Türkiye'nin en akıllı (!), en güçlü (!) ve en güzel (!) kadını, 4 yıl boyunca kocasının defalarca aldatmasına sessiz kaldıysa; sıradan kadınlar ne yapsın? Bazen gelen e-mail'ler gerçekten üzücü. Kocaları ne söylüyorsa, onu kendi gerçeği kabul eden, "Sen aptalsın, kendine güvenin yok" diye aşağılandıkça, yetersiz olduğuna inanan kadınlar var. Bir okurum; "Kocamın başka bir kadına ev tuttuğundan şüpheleniyorum. Çocuklarımın düzeni bozulmasın diye katlanıyorum. Artık hissizleşmeye başladım" diyor.
MODEL EKSİKLİĞİ ÇEKER Anlayamadığım; yalnız ve sağlıklı olmayı, hasta bir birlikteliğe tercih etmek neden bu kadar zor? Aldatma; soruna köklü çözüm bulunmadığı sürece genelde ya boşanma veya boş duyguların yaşandığı kopuk, huzursuz bir birliktelikle devam eder. Boşanma aşamasındaki ailelerin kafası, çocukların ayrılıktan nasıl etkileneceği konusundaki çelişkili araştırmalarla daha da karışıyor. Psikolog Judith Wallerstein, 93 boşanmış ailenin çocuğunu, 25 yıl boyunca izleyip, karşılaştıkları zorlukları ortaya çıkarmış: Sağlıklı bir ilişki için rol model eksikliği çekiyorlar. Boşanmış anne ve babanın öfkesi ile büyüyorlar. Yetişkin hayatlarına kendilerini bir bütün olarak hissedemeden giriyorlar. Çoğu zaman işin içine üvey anne ve babalar girince, daha da zorlukla karşılaşıyorlar. 30 yıl boyunca 1400 aile ile çalışılan bir araştırmada ise psikolog Mavis Hetherington, boşanmanın çocuklar üzerinde pozitif etkilerinin de olduğunu düşünüyor: İki ev arasında gidip gelen çocuklar, ahlaki ve ruhi olarak ne düşüneceklerine, neye inanacaklarına, nasıl davranacaklarına net bir görüş geliştirmek durumundalar. Bu iki dünyanın sentezi onların işi oluyor. Böyle çocuklar ileride kayıp acısıyla, izolasyon ve yalnızlıkla mücadele ederken daha becerikli olabiliyor. Boşanmış ailelerin çocuklarının yüzde 25'i ciddi psikolojik, duygusal ve akademik problemler yaşarken, anne-babası ile birlikte yaşayan çocukların yüzde 10'u benzer problemleri göstermiş. Boşanma, çocukların hayatındaki tek stresli olay değil tabii. Normal bir evlilikte bile aileden birisi hastalanıyor, alkolik oluyor, ölüyor, duygusal problemleri olabiliyor. Taşınıyorlar, işlerini kaybediyorlar, parasız yaşıyorlar. Anne ve babası beraber büyüyen bir yetişkine, 'bu şartlar onların bugün nasıl bir yetişkin olduklarını etkiliyor mu' diye sorun... Yankı verecek bir 'evet' cevabı alacağınıza eminim!
Yayın tarihi: 20 Ekim 2007, Cumartesi
Web adresi: https://www.sabah.com.tr/2007/10/20/gny/demirkan.html
Tüm hakları saklıdır.