En sonunda teknolojinin cazibesine ben de yenik düştüm ve Türkiye'den dönünce parama kıyıp, kendime bir i-phone aldım. Müthiş bir alet!
* Binbir çeşit marifeti olan cep telefonlarının, avuçiçi ve diz üstü bilgisayarların, internetin ve tabii e-mail'in sağladığı tartışılmaz kolaylık; ulaşım, etkinlik, koordinasyon, organizasyon, eğlence ile hayatımızı yaşama şeklimiz, geri dönülemeyecek bir şekilde değişiyor. Yeni teknolojileri öğrenmeye adapte olabilmeye kendimizi kaptırmışken, bu süreçte oluşan bağımlılığımızın bizi nasıl etkilediğini farketmiyoruz. Ama bu sadece bir başlangıç!
ÇOCUKLAR İÇİN RİSKLİ! Maalesef günümüzde yetişkinler kadar küçük çocuklar da ADD attention deficiency disorder) dikkat eksikliği bozukluğu ve hiperaktivite için ilaç kullanıyor. Bana göre çocuklarımızı kendi yaşam tarzımızla, dikkatsizlik ve hiperaktiviteye biz alıştırıyoruz. En büyük nedeni, son yarım yüzyıldır toplumun, kültürümüzün gidişatı... Çocuklarımız alışkanlıktan ve sıkıntıdan, tamamen pasif ve asosyal bir dikkatle saatlerce televizyonun önünde veya şiddet dolu video oyunlarının içinde kayboluyor. Biz yetişkinlere gelince... Meşhurlara takıntılı eğlence kültürümüzle; Bülent Ersoy ve Armağan'ın evliliğine, Gülben Ergen ve Hülya Avşar'ın selülit kavgasına verdiğimiz önem, başkalarının dramları ile televizyonun önünde harcadığımız saatler, bilgisayarın önünde chat odalarında en özel ve de anlamlı ilişkiyi yakaladığımızı düşünmemiz gibi ardı arkası kesilmeyen bir yığın ıvır zıvırla tatmin ve mutlu olmaya çalışıyoruz... Bu dünyada bir yerimiz olduğunu, bizden daha büyük bir bütüne ait olduğumuzu hissetmeye derin bir özlemimiz var... Gerçekten değer görmeye, takdir edilmeye ihtiyacımız varken; bu hissi 'ne yaptığımızla' ele geçirmeye çalışıyoruz. Çünkü telaşına ve meşguliyetine kendini kaptırmış milyonlarca insanın içinde; sadece kim olduğumuzla dikkat çekebilmemize imkan yok.
MUTSUZLUK GETİRİYOR İşte teknolojinin getirdiği bu hız, hırs ve duyarsızlıkla içimize sızan sıradanlık bizleri mutsuz ediyor. Aynı anda e-maili kontrol edip, çocuğa laf yetiştirip, cep telefonunda konuşarak yaptığımız tüm işlere bölük pörçük konsantre olarak, dikkatimizi tek bir yerde toparlayabilme kabiliyetimizi tüketiyoruz. Nefes alamamanın, hissedememenin, olduğun gibi olamamanın eksikliğini yaşıyoruz. Bir mesaj daha yazmadan, bir telefona daha cevap vermeden, yapılacaklar listesine bir madde daha eklemeden rahat durabildiğimiz anlar gittikçe azalıyor. Daha da kötüsü; yapacak bir şey bulamadığımız anlara katlanamıyoruz! Başkaları ile her yerde, her zaman kontak kurmamızı sağlayan teknoloji, kendimizle kontağımızı zayıflatıyor. Depresif, endişeli, kopuk hissettiğimiz anlarda hattın diğer tarafındaki ile kontağımız yerine, biraz da bu taraftakiyle; yani kendimizle olan kontağımızı geliştirsek! Nasıl hissettiğimize, semptomlarımıza, nerede durup, nerede değişiklik yapmamız gerektiğine biraz daha duyarlı olabilsek...
DENGE KURMAK GEREK Çoğumuz dünyanın hızına ayak uydurmaya çalışırken kapana kısılmış gibi hissediyoruz kendimizi. Şikayet ediyoruz ama yavaşlamaya veya değişmeye niyetimiz yok... Tüm bunlarla 'teknoloji kötü bir şey' demek istemiyorum ama dış dünyanın bu gelişimi ile iç dünyamızın dengesini bulmayı beceremezsek, o ulaşmayı arzuladığımız yer, aslında hiç de arzulanmayacak bir yer olabilir...
* Neyse, ne diyordum yazımın başında; yeni i-phone'um... Müthiş marifetli bir alet! Tuş yok, geniş bir dokunmatik ekranda parmaklarımla bir isme veya numaraya dokunduğum anda i-pod, internet bağlantısı, resimlerim, müziğim, kitaplarım, maillerim, TV programları ve filmler... Kısaca bütün dünya avcumun içinde!
Yayın tarihi: 4 Ağustos 2007, Cumartesi
Web adresi: https://www.sabah.com.tr/2007/08/04/gny/haber,67DB53418B88470D96B1CBC297FED0E8.html
Tüm hakları saklıdır.