kapat
Üye OlÜye Girişi
Bugünkü SABAH Gazetesi
  |  Benim şehrim | 14 Ekim 2007, Pazar
Son Dakika
ARAYIN
Google
Google Arama
atv
Kanal 1
ABC

Persepolis'in yönetmeni Marjane Satrapi: 'Hepimiz Persepolisliyiz'

EVRİM ALTUĞ -KAYA GENÇ
Filmekimi festivalinde kapalı gişe gösterilecek Persepolis'in yönetmeni Marjane Satrapi: "Asıl kahramanlar, sıradan insanlardır. Derdim dinle değil, ideoloji dayatanlarla."..
Marjane Satrapi'nin çok satan çizgi romanı Persepolis'ten uyarlanan animasyon film, İstanbul Kültür Sanat Vakfı'nın (İKSV) 19 ve 25 Ekim tarihleri arasında düzenlediği filmekimi'nin en gözde yapımı oldu çıktı. Persepolis'e İstanbullu sinemaseverlerin gösterdiği ilgi o kadar büyük oldu ki, filmin biletleri ilk günden tükendi ve 19 Ekim Cuma günü 21.00 suaresine ek olarak, geceyarısına da bir ek gösterim konuldu. Bu gösterimin biletleri de bitmek üzere. Filmde, Şah Rejimi yıkıldıktan sonra kurulan İran İslam Cumhuriyeti ile birlikte örtünen Marjane'in devrimci olma hayalleri ve hayatın gerçekleri arasında sıkışan yazgısı, insani bir boyutta işleniyor. 2007 yılı Cannes Uluslararası Film Festivali Jüri Özel Ödülü'nü kazanan ve İran hükümetinin sert tepkisiyle karşılaşan Persepolis'te, Marjane'in gençliği Chiara Mastrioanni, annesi ise Catherine Deneuve tarafından seslendirilmiş. SABAH Pazar'a özel bir röportaj veren filmin yönetmeni Satrapi, dinle değil, ama onun üzerinden ideoloji üretip dayatanlarla 'problemli' olduğunun altını çiziyor. Öte yandan İstanbul Kültür Sanat Vakfı'na Persepolis'in gösteriminin durdurulması için yazılı olarak başvuruda bulunan İran Kültür Ataşesi Behnam Azad, filmin İran devrimine ve halkına ihanet ettiği konusunda ısrarlı.

- Sizi İran rejimine düşman biri olarak lanse ediyorlar. Bu iddia ne kadar doğru olabilir?
- Benim dinlerle herhangi bir problemim yok, din adına ya da herhangi bir ideoloji adına yapılanlarla problemim var. Ben ülkeme, İran'a karşı bir yargıç gibi davranmadım, ülkem hakkında sosyolojik bir çalışma yapmış da değilim. Filmimi görenler, benim saldırgan değil hümanist bir iş çıkardığımı anlayacaklardır. Büyürken insanın aile, aşk gibi olgularla ilişkisinin nasıl değiştiği üzerine bir film yaptım. Ama bazıları çıkıp benim İran karşıtı olduğumu söylüyor; oysa filmimde düşünce özgürlüğü ve ifade özgürlüğünün önemi vurgulanmakla birlikte, İran karşıtı bir mesaj yok. Ben kesinlikle bu filmde yargıç rolüne soyunmadım, 'Şu doğrudur, bu yanlıştır;' demedim. Ben kendi gördüğüm şekliyle olanları anlattım, yorumları yapmak ise filmimi seyredenlere düşecek.

- Persepolis'in Türkiye'de gösterilmesini engellemek için İran hükümetinin girişimde bulunmasını nasıl değerlendiriyorsunuz?
- Filmim zaten Avrupa'nın ve dünyanın pek çok yerinde hiç problem çıkmadan gösterim şansı buldu. Nasıl bir tepki verebilirim ki bu olanlara? Kimseye hakaret etmiş, kimseye yağ çekmiş değilim... Filmimin gösterimi de, düşünce ve ifade özgürlüğü çerçevesinde değerlendirilmeli. Bu yüzden de, umuyorum ki filmim Türkiye'de gösterilme şansı bulur ve bu konuda bir sorun yaşanmaz. Benim için filmimin problem çıkmadan gösterilmesi önemli.

- Persepolis'te Atatürk'e de bir gönderme var. İran'ın eski yöneticilerinden bahsederken Atatürk'ün Türkiye'de yaptığı devrim olumlu bir örnek olarak sunuluyor. Atatürk'ü bir tür Şah gibi görüp, onun iktidarının son seçimlerle devrildiğini söyleyenler de var. Bunlara bakınca Türkiye'nin geleceğini nasıl yorumluyorsunuz?
- Ben bu konularda bir yargı vermeyi istemem. Hatta özellikle şunu söylemek isterim: filmim de, bu şekilde, başkalarının hayatları hakkında yargıda bulunmanın yanlışlığı hakkındadır. Ben bir sanatçıyım, bir politikacı değilim ve beni rahatsız eden de insanların kendilerinde gördüğü bu yargılama hakkıdır. Yalnız İran'da değil, başka ülkelerde de insanların bireysellikleri saldırı altında. Bu açıdan da filmimin evrensel bir yanı ve mesajı olduğunu düşünüyorum, çünkü anlattıklarım İran'a özel olaylar değildir. Ve bu anlattıklarıma rağmen, vaaz veren biri gibi çıkıp kötü devletlerden falan bahsetmemeye kararlıyım, çünkü o zaman bir sanatçı olmaktan çıkıp bir vaiz olurum.

'BEN ÜLKEMİ SEVİYORUM'

- Persepolis'in bazı sahnelerinde Rus sinemasını hatırlatan bir estetik hâkim: çok cesur geçişler ve kurgu oyunları var.
- Persepolis sonuç itibariyle benim hayatımı anlatan bir otobiyografik filmden çok, öncelikle kurmaca bir filmdir. Ve bir filmde hikâyenizi anlatacak yaratıcı tekniklere ihtiyaç duyarsınız, bu da sanatçılığın asıl ortaya çıktığı yerdir. Düşünce ve ifade özgürlüğünün gerekliliğini hep vurguluyorum: bu sayede farklı bakış açılarına sahip oluyoruz ve filmimde tekniklerin aniden değişmesi de bu bakış açısı değişiminin bir örneği olarak değerlendirilebilir aslında.

- İran'a bugün baktığınızda, 'Ülkemi seviyorum,' diyebiliyor musunuz?
- Evet, ülkemi seviyorum ben. İnsan ülkesini önemsediği için, orada yaşananlardan canı yandığı için ülkesini eleştirir. Sevmese zaten bu işlere hiç girişmez.

- Filmin sonundaki diyalog çok çarpıcıydı ve Persepolis açık uçlu olarak bitiyordu. Karakteriniz Fransa'da ilk karşılaştığı kişi olan taksi şoförüne 'Ben İranlıyım,' diyor. Bunu yurtsever bir açıklama olarak mı yorumlamalıyız?
- O sahnenin gerçek hayatımda tekabül ettiği yıl, ben herkes gibi normal bir hayat yaşamayı isteyen biri olarak Fransa'ya ulaşmıştım. İran'dan gelmiştim ve kim olduğumu tanıma sürecim devam ediyordu. İfade etmeyi istediğim şey de, İranlı olmaktan memnun olduğum, bununla bir sorunum olmadığıydı. Persepolis benim insanların İranlılar hakkında önyargılarına ve kafalarındaki İran imgesine verdiğim cevaptır. Bütün İranlıların kötü olduğu yolunda bir inanç vardı Batı'da. Persepolis benim bunlara isyanımdır.

- Filminizde kahramanlığın önemini vurguluyorsunuz. Sizce içinde yaşadığımız dünyanın kahramanları kimler bugün?
- Gündelik hayatını yaşayan sıradan insanlar! Gerçekten tarihte büyük değişimler yaratanlar, ufak işlerle uğraştıklarını düşündüğümüz, dikkatimizi çekmeyen sıradan insanlar benim için.

KORSAN FİLM SAHNESİ GERÇEK OLDU
- Bize kendi sözlerinizle laikliği tanımlayabilir misiniz? Laikliği nasıl görüyorsunuz?
- Laiklik benim için, bir insanın başka bir insanın ateistliğine saygı duyması, ateistin de inançlı kişinin dini görüşlerine saygı duymasıdır. Herkesin uyması gereken bir kural gibi, bir yasa gibi değil, bu tür bir hoşgörü olarak görüyorum laikliği. Okullarda başörtüsü yasaklandığında buna karşı çıkmıştım, çünkü bir insanın çıkıp diğerinin inancına böyle müdahale etmesini yanlış buluyorum. Biz kim oluyoruz da başını bağlamak isteyen insana karışabiliyoruz? Eğer başını bağlamak istiyorsa bağlasın. Burada tolerans anahtar kelime. Aynı şekilde kimse de başını bağlamaya, çarşaf giymeye zorlanamaz.

- Persepolis'in bir sahnesinde, korsan satıcıların ülkede yasak olan film ve müziklerin kaçak kasetlerini sattığını görüyoruz, acaba sizin filminiz de İran'da böyle korsan olarak satılıyor mudur?
- (Gülüyor) Kesin satılıyordur... İran'da insanlar her şeyi sokaktan alırlar! Filmimi de bu şekilde izlediklerine eminim. Ama doğrusunu isterseniz, İran'da yaşayan insanların filmim hakkında ne düşündüklerini bilmiyorum, çünkü ben daha çok Avrupa'da yaşayan İranlılar ve Parisli dostlarımla ilişki halindeyim.

- Sansüre, kültürel baskılara karşı geldiniz. Acaba bu karşı geliş sizi hayatta motive eden şeyin ta kendisi olabilir mi?
- Baskı altındaki insanların tek başlarına bu baskıları aşamayacaklarını düşünüyorum. İnsanlar bir araya gelip onlara baskı uygulayanlara birlikte karşı çıkmalı. Baskılara karşı, hoşgörülü bir toplum kurmak için birbirimize güvenmeli, bir araya gelmeli, özgürlük için birlikte savaşmalıyız.
Haberin fotoğrafları