Burunlarından kıl aldırmayan opera eleştirmenlerine göre, Pavarotti, Domingo ve Carreras Üç Tenor Konserleri çöptü.. Ucuzluktu. Kızıyorlardı. Çünkü bu konserler opera gibi bir yüksek sınıf sanatını halk indirmiş, ona buna sakız etmişti.
Dedikleri istatistik olarak doğruydu. O zamana kadar dünyadaki ünlü birkaç opera binasına gelebilen üst sınıfın malı opera, bu konserlerle, binlere, yüzbinlere açılmış, Amerika'dan Çin'e yığınla ülkede on binleri geniş alanlara, milyonları ekran başına toplamıştı. Roma'daki ilk konserin albümü, dünyanın en çok satan plakları arasına girmişti.
Operayı, klasik müziği ucuzlatmanın baş sorumlusu da Pavarotti'ydi. Çünkü konserleri popüler yapan, asıl onun popüler kimliği, cazibesiydi. Halk onu sevmişti. Kaldı ki, Pavarotti, klasik müziği ucuzlatmakta dahasını da yapmış, yanına aldığı ve "Pavarotti ve Dostları" adını verdiği popçularla, konserler vermiş, plaklar yapmıştı.. Elton John, Sting, Bono, Paul McCartney Pavarotti'yle çalıp söylemişlerdi. Böyle ihanet olur muydu?.
Züppe eleştirmenler, birbirlerine yazıp okuduklarıyla kaldılar. Çünkü onlar dışında herkes, Pavarotti ve arkadaşlarının çok kutsal bir şey yaptıklarına inandı.
Operayı halka indirmek değildi bunun adı.. Halkı operaya yükseltmekti.. O zamana kadar opera deyince, sadece önünden geçtikleri görkemli binaları düşünenler şimdi, futbol maçlarında yumruklarını havaya kaldırdıklarında "Zafer" şarkılarını Puccini'den, Turandot Operası'ndan "Vinçero.. Vinçero" diye haykırıyorlardı.
Opera üçlü sayesinde milyonların sevgilisi olmuştu.
İlk konserlerinde oradaydım. Roma'da.. Yıl 1990.. Caracallas Harabeleri'nde Pavarotti, Domingo, Carreras konserini duyunca her kapıyı çaldım, bilet için. "Alay mı ediyorsun" dediler. "Aylar evvel bitti.."
Karaborsa fiyatları cebimdeki bütün dövizi götürürdü. Şehri keşfe çıktım.. Tam Caracallas Harabeleri'nin orda bir minik restoran buldum. Girdim.. Televizyonu vardı. Pazarlık yaptım, patron kadınla.. Gece boyunca ekranda konserin naklen yayını olacaktı. Televizyonun tam karşısındaki masa bana ve arkadaşlarıma ayrılacaktı. Ben de üç şişe şampanya açtıracaktım.
"Peki" dedi kadın.. Akşam Köln'den gelen arkadaşım Taş Kafa Vural ve konsere yetişmek için gaza basıp defalarca ceza ödemek zorunda kalan ve son dakikada yetişen, Milano yolcusu Mustafa Denizli ile masamıza kurulduk. Canlı yayında izledik, hemen 100 metre öteden de havayı kokladık.. Nerdeyse oradaydık.
1994'te, bu defa Los Angeles'te stadın içindeydim.. 300 dolarlık biletimi, FİFA Onur Üyesi Necdet Ağabey (Çobanlı) aylar önce ayırtmıştı. Sahanın içindeki sandalyeler bin dolarlıktı. En önde de Frank Sinatra ve Gene Kelly eşleriyle oturuyorlardı..
Konserin "Hollywood'a Selam" bölümünde tenorlar birlikte My Way'i okudular önce, Frank Sinatra'nın önüne gelip.. Eğilip selam verdiler. Sinatra güçlükle doğruldu yerinden, eşi Nancy'nin yardımıyla. Ayakta alkışladı..
Sonra Singing in the Rain'e (Yağmur Altında) başladılar. Dünyanın gelmiş geçmiş en büyük dansçı, şarkıcı, oyuncularından Gene Kelly'nin müzikal sinema tarihine geçen sahnesinin şarkısına..
Dev ekranda Gene Kelly'yi gördüm.. O da karısına yaslanmış ayakta durmaya çalışıyordu. Kamera yüzüne yaklaştı. Gene Kelly ağlıyordu. Yağmur gibi yaşlar düşüyordu gözlerinden yanaklarına..
Bu Pavarotti'yi de Sinatra'yı da, Kelly'i de son görüşümmüş, meğer!..
Bugünkü Tüm Yazıları
Pavarotti!.. Operayı halka götüren adam!..
Yayın tarihi: 15 Eylül 2007, Cumartesi
Web adresi: https://www.sabah.com.tr/2007/09/15//uluc.html
Tüm hakları saklıdır.
Copyright © 2003-2007, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş.