Fatih Terim ve Mustafa Denizli, futbol dünyası içinde en yakın iki dostumdur. Hatta aile dostlarımdır.. Evlerine gidip kaldığım, kalabileceğim, evimde kalabilecek dostlarım.
Bu ikisinin yeri o kadar ayrıdır.
Spor yazarlığı hayatımın en büyük övgülerini onlar için yazdım. Çünkü, bu ikisi, kimse tartışamaz, Türkiye'nin gelmiş geçmiş en büyük, en başarılı iki hocasıdır. Büyüklüklerini yaptıklarıyla kanıtlamışlardır.
Mustafa Denizli, futbolumuza cesareti getiren adamdır. Bizi aşağılık kompleksinden kurtaran, onurlu yenilgiler, şerefli beraberlikler deyimlerini silen "Şeref golü" denen, yedi yemişken, bir atmışlığa sevinmeyi, sözlüklerimizden atan adamdır.
Milli Takım onunla Avrupa'da yükselmeye başlamış, finallere kalamaz, kalmışsa puan alamazken, Çeyrek Final oynamayı beğenmez hale gelmiştir.
Galatasaray'ı Avrupa'da zaferlere taşımış, Şampiyon Kulüpler'de yarı final oynayan ilk ve hala tek takım yapmıştır.
Almanya'daki dönemi, hala efsane olarak anlatılır.
Fatih Terim, kendi yarattığı takım ve cesaretle oynattığı sistemle, Galatasaray'ı, hem de Avrupa'nın en belalı ligleri, İngiliz, İtalyan, İspanyol ve Alman Liglerinden ikişer takım geçerek UEFA ve Avrupa Süper Kupa Şampiyonluklarına ulaştırmış, o Galatasaray'ın 10 kişi verdiği Milli Takım, ayni sistemle oynayarak Dünya Üçüncüsü olmuştur.
İtalya'da Fiorentina'nın ardından, dünyanın en büyük kulüplerinden Milan'ın başına geçmiştir.
Bu başarıların benzeri, Türk spor tarihinde yoktur.
Spor yazarlığımda en ağır yergileri de onlar için yaptım. Öyle yazdım ki, zaman zaman bana kırıldılar hatta..
Ama sonunda tanıdılar..
Gördüler ki, Hıncal'in sözlüğünde dostluğu yeri ayrıdır. Dostluk kutsaldır. Ama görev de ayni derecede kutsaldır. Hıncal'ın görevi düşündüklerini yazmaktır. Dostluklarını, sevgilerini, sempatilerini, ya da tersine öfke, nefret ve antipatilerini değil.
Hıncal'ın dostluğu satılık değildir. İnsanlar Hıncal'la, haklarında iyi yazsın diye dost olamazlar. Olmaya teşebbüs edenler, yanıldıklarını çabuk görürler.
Bugün Mustafa da Fatih de, benim dostluğumun ne kadar sağlam olduğunun farkındalar..
Fatih Terim'i basın toplantısında izlerken üzüldüm.
Eleştiriler karşısında darmadağın olmuş, paniklemiş bir ifadesi vardı. Bu ifadenin yansıması hep aynidir. Eleştirilere yanıt verilmez. Eleştirene saldırılır.
Diyelim izansız, diyelim vicdansızlar.. Peki.. Tamam.. Ama söylediklerine senin yanıtın ne?.
Diyelim amaçları yararlı olmak değil, fırsat bu fırsat seni yıkmak.. Gene tamam.. Gene peki.. Ama adam ne diyor?. Senin yanıtın ne?.
Karşı saldırı,
"Ben yanıt veremiyorum, çünkü adamlar haklı" demektir, Hocam.. Sen İtalya'da hocalık yaptın.. İtalyan basınını yakından izledin.. İngiliz ve Fransızları da izlemiş olman gerek.. Orada, hele milli takım hocalarına nasıl saldırıldığını en iyi bilenlerden olmalısın.
Hamama giren terler. Sen en kızgın saunada, klimalı ortam bekliyorsun. Olmaz..Terleyeceksin. Okuyacaksın. Dinleyeceksin.. En nefret sözcüklerinden bile, sonuçlar, dersler çıkaracaksın. Haklı eleştirileri sayıp kabullenecek, kabullenmediklerine sakin, tane tane ve gülümseyerek yanıt vereceksin.
Büyüklük budur. İşte o zaman herkes senin için "Büyük adam" der.
"Ben ders almam, ders veririm" lafını hiç etmemiş olmanı dilerdim. Ders almadan vermek, sadece ve sadece Allah'a mahsustur. İsa'ya, Musa'ya Muhammed'e bile düşmez.
Sana "İmparator" dediler..
En büyük İmparatorlar, hocaları ile anılır..
Büyük İskender'e Aristo ders verirdi. Fatih Sultan Mehmet'e, Akşemsettin. Tarih ders verenlerin ve alanların adlarını beraber yazar.
Ders almak, alabilmek ayıp, küçüklük değil, tersine büyük olmanın, büyük kalmanın yoludur Hocam.. Hâlâ ve hâlâ alacak çok dersin var!.
Bugünkü Tüm Yazıları
Ders almadan, ders vermek!..
Yayın tarihi: 13 Eylül 2007, Perşembe
Web adresi: https://www.sabah.com.tr/2007/09/13//haber,64368B0CB4034599A133B5FE56CDE2AE.html
Tüm hakları saklıdır.
Copyright © 2003-2007, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş.