Neden yerli patronlar bankalarını satıyor, her satılanı da yabancı alıyor sorusuna Yapı Kredi Bankası'nın eski genel müdürü
Burhan Karaçam, Sabah'ta
Şelale Kadak ile yaptığı söyleşide şöyle yanıt vermiş:
"2001 krizinin arkasında siyasiler, siyasi hatalar ağırlıklı yer almışken, faturası bankalara ve bankacılara kesildi." Karaçam bugün de yürürlükte olan
"döviz kazanamayana döviz kredisi açmama yasağının" sadece yerli bankalar için işlediğini hatırlatıyor.
Yani müşteri Türkiye'den bulunuyor, kredi dışarıdaki bankadan veriliyor. Yabancı bankalar yasağı bu şekilde delerken yerlilerin eli kolu bağlı kaldığı için haksız rekabete uğruyor.
-
Strateji yokluğu- Bankacılıkta yabancı payının yüzde 42'ye yükselmesini irdelerken
"Ortaya, Osmanlı imparatorluğundan sonra bankacılık ve finans işi yeniden yabancılaşıyor, sonucu çıkıyor. Osmanlı'nın yerini Cumhuriyet aldı, devletin yapısı ve etnik yapı önemli ölçüde değişti ama 80 yıl sonra bile kapital işini yapanlar değişmedi. Döndük dolaştık yine aynı yere geldik" demiştik.
Bu irdelemeyi yaparken Türkiye'nin bir bankacılık stratejisi bulunmadığını belirtmiştik. Hatta diğer sektörlerdeki yabancı payı da dikkate alınınca bir yabancı sermaye, oradan da hareketle yerli sermaye stratejisinin yokluğu sonucuna varılabilir.
-
TCMB de satılır mı? - Bu satışlarda veya yabancılaşmada nerede durulması gerektiği veya bir stratejinin yokluğunu Cumhuriyet'te
İlhan Selçuk'un kinayeli şekilde ele aldığı
"Merkez Bankası'nı da satalım..." başlıklı yazısını okuyunca anladım. Finansal sektördeki bu yabancılaşmayla Osmanlı dönemindeki Galata Bankerleri'ne dönüş yapıldığını belirtirken Sayın Selçuk en uç noktaya kadar gidiyor.
Her banka satılıyorsa sonunda Merkez Bankası neden satılmasın? Osmanlı da öyle değil miydi? Osmanlı Bankası, devletin banknotlarını basıyordu, Merkez Bankası görevini üstlenmişti, ama yabancı sermayeli bir bankaydı. Selçuk bu yabancılaşmanın sonunda Osmanlı'nın battığını anlatmış.
Siyasi, toplumsal veya devlet oluşturma uzmanlığım olmadığı için bu konuda yorum yapmayacağım. İş yeniden oraya kadar varır mı, bilemem. Ancak yabancılaşma zincirleme şekilde birbirini etkileyebilir.
-
Uçta bir fikir - Bizim bir yabancı sermaye ve buna bağlı bir yerli sermaye stratejimiz yoksa TC Merkez Bankası'na varıncaya kadar bütün bankaları satabiliriz. Yerliler de almadığına ve almayacağına göre yine bu bankalar yabancıların eline geçmiş olacak.
Tabii bu uçta bir örnek.
Dünya genelinde merkez bankası özelleştirmesi diye bir uygulama yok. Merkez bankaları da geçmişe göre çok farklılaştı.
Ama bir gün AB üyesi olacaksak ve para birliğine de gireceksek lira da tedavülden kalkacak demek. Para arzı, para politikası Avrupa Merkez Bankası'na geçecek. Merkez Bankası'na ihtiyacımız azalacak.
Bütün sektör yabancılardan oluşuyorsa geçmişte de merkez bankasının yabancı sermayeli olması gelenekse, ihtiyacımız da azalacaksa, son aşamada TCMB'nin yabancılara satışı konusunu sadece konuşabiliriz.
-
Asıl satış geçmişte - Biz satışa çıkarsak da yabancı niye alsın? Yabancı kâr edeceği yeri alır. Merkez Bankası böyle kâr üreten bir yer değil ki. Bunu ancak spekülasyon konusu yapabiliriz.
Ama ticari bankalarımızı sattık ve satmaya da devam edeceğimiz anlaşılıyor. Çünkü 2007 yılında gerçekleşen bunun resmi bir töreni ve sadece sonuç kısmı. Bankaların satışını asıl bir düzine hatayla geçmişte yaptık.
- Sonuç - "Her soru cevaba lâyık değildir" Syrus
Yayın tarihi: 26 Haziran 2007, Salı
Web adresi: https://www.sabah.com.tr/2007/06/26//yildirim.html
Tüm hakları saklıdır.
Copyright © 2003-2007, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş.