UT
yaz boşluk bırak mesajını yaz 4122'ye gönder.
SMS:
?UT
Küçücük, fıçıcık, içi dolu kitapçık
Dünkü yazı "Peki, nasıl mutlu olabiliriz?" sorusuyla bitmişti.
Gerilmiş, okları havada uçuşan, kendini kökten tartışmalı kılan, cumhuriyetçilerin "ötekiler" e cumhurbaşkanı seçtirmediği, iktidarın ise cumhuriyeti sonuçta cumhurbaşkansız bıraktığı günlerde ne "fantezi" soru ama!
(Bunun da aslı "fantazi" ya, neyse!)
Cevabın, "bestseller" raflarında, gazete, TV repertuarlarında bol bol bileni var.
O yüzden haddim değil zaten.
Ama...
Sahiden, mutlu olma hakkımız var mı?
Bizi saran "kanuni yapı" tüm maddi ve manevi ihtiyaç, heves, arzu, eğilim, ihtiras, tutku, kanaat, safahat, huzur, sevgi, sevdaları doyuracak cinsten tek tek mutluluk vaat edemez elbette.
Ne karışır özel hayatımıza!
Fakat cumhuriyetin başkanını bile nasıl seçeceğinden emin olamayan Anayasa'da dahi şu ifade edilir nihayetinde:
Vatandaşların mutluluğunu gözetmek.
Ve hakiki cumhuriyetçilikten, esaslı demokratik ilkelerden nasiplenmiş anayasaların topluma, insanlara dair omurgası aslında budur.
"Devlet" in şusu busu dışında, ana fikir, mecburen budur.
"Devletin mutluluğu", devleti paylaşan, paylaşamayanların mutluluğu, borusu ötenlerin mutluluğu bir yana, esas mesele budur.
"Devletin, sistemin, düzenin, rejimin korunması" tamam da, hikayenin felsefi, insani, tarihi temeli, o mutluluğun sağlanması ve korunmasıdır.
Tabii ki filanca ablanın "mutluluk reçetesi" değildir anayasa.
Ama bizde "Devlet Baba" nın yanına konmuş "Ana" yasa, hepimiz üstündeki otoriteyi ilanın, bazen sert bazen şefkatli ama her halükarda iki ebeveynin bizi çocuk saymasının dik alasıdır.
Çünkü hep buyurulmuştur.
Uyruklara buyruktur; öyle anlaşılır.
Oysa, cumhuriyet ve demokrasi tarihinin özü, anayasaların "kurucu, oluşturucu" olmasıdır.
Kimsenin aklına, "anayasa" yı öncelikle buyurgan kanun diye düşünmek gelmemiş, tam tersine, yapılacak tüm kanunların o temele, "mutlu olma hakkı" na uygun kılınması için, "kurucu beyanname", onu iş edinecek devletin esasını, görevlerini oluşturan belge diye kabul edilmiştir.
Çekiştirilse, buruşsa da, ana fikir budur.
Bunları, belki sıkmayı da göze alıp şundan söylüyorum:
Vatandaşlığı ve devleti, tüm iktidarları ve kuvvetleri teraziye vuracağımız temel budur.
Hep devlet içi çekişmeyle anılan ve yorumlanma biçimiyle "üst ve mutlak siyasi otorite" gibi algılanan anayasa, ne iktidarın, ne ordunun, ne de mahkemenin malıdır.
Burada fiilen onlar yaptı ve yapıyor; tamam, en çok onlar seviyor, koruyup kolluyor ama, onların malı değildir.
Bunu, koydukları, korudukları, kolladıkları, aralarında mücadele mevzuu kıldıkları maddelere takılıp anlayamayız.
Bize, mecburen, kerhen de olsa,
"mutluluk" vaat eden maddelere iyi bakıp kavrayabiliriz.
Onlar esasta hepsinin birden ihlal ettiği, çiğnediği, her gün yeniden ilga ettiği maddelerdir.
Haklardır, özgürlüklerdir, hayatın her anında, her yanında
"adalet duygusu" dur.
Vicdan özgürlüğünden fırsat eşitliklerine, barınma, karnını doyurma, çalışma hakkından çocuklarınıza temel güvenlik, güvence, imkan ve mutluluk sağlamaya, yaşlılığınıza ve hastalığınıza el vermeye dair görevlere kadar.
Hiçbir kişi ve zümrenin, hiçbir gücün; hayatınızın hiçbir anında, işinizde gücünüzde sizi güçsüz bırakarak size tahakküm edemeyeceğine dair.
Kimsenin imtiyazı olmayacağına dair. Bakın; her şey bir yana, temel insani değerleriniz, ihtiyaçlarınız,
"mutlu olma hakkınız" olduğuna inanıyorsanız;
"Anayasa", onu dillerine pelesenk yapan nicelerinin yüzüne, iki yüzüne hemen her dakika fırlatılasıdır!
Ortada çok ciddi yalanlar var çünkü!
Yayın tarihi: 11 Mayıs 2007, Cuma
Web adresi: https://www.sabah.com.tr/2007/05/11//haber,30D45DEE62C24548889F8ACD19AC48E4.html
Tüm hakları saklıdır.
Copyright © 2003-2007, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş.