OO
yaz boşluk bırak mesajını yaz 4122'ye gönder.
SMS:
?OO
Magazinci, magazin konusu olunca...
İnsanın birtakım fiziki özelliklerinin, karakteri konusunda bir fikir verebileceğine inananlardanım. Örneğin; koca gözlülerin, uzun boyluların, esmerlerin, yuvarlak hatlıların, insana kolay kolay zararının dokunmayacağını düşünürüm. Bunun yanında; kısa boylulardan, sivri çeneli, sivri burunlulardan, ince dudaklı ve çipil gözlülerden, kusuruma bakmasınlar, ama dinlene dinlene kaçarım. "İkinci saydığım özellikler, dünyada en ottan karaktere sahip kişilerdir," demiyorum tabii, ama şöyle söyleyeyim: Bu kişilerin hayata bakışlarının, yaşam tarzlarının, ilişkilerinin, dostluk kavramlarının bana uygun olmadığını defalarca tecrübe ettim. Ve kendileriyle ilişkimi, "Benden uzak, cehenneme direk," şeklinde özetleyebileceğim bir seviyede tutmaya çalıştım. Artık önyargı deyin, ne derseniz deyin. İşte ben, böyleyim.
Bu yüzden de Dobra Dobra'yı izlerken, Müge Anlı'nın iki küçük noktayı andıran gözlerinden ve sanki sürekli sinirden kasılıyormuş gibi duran ince dudaklarından hep korkarım. Sanki ekrandan çıkıp, bir an benim salonuma başını uzatacak ve konuklardan hızını alamayıp, beni de hemen oracıkta haşlayacakmış gibi gelir. Bir de üzerine, "Boynuna taktığı o yılan kolyesine ne gerek vardı?" diye de düşünürüm. Sanki hırstan, az sonra çat diye orta yerinden çatlayacakmış hissi veren Müge yerine, kamera hep Şenay Düdek'i göstersin isterim.
BÜYÜK AŞK, YALAN OLDU
Çünkü o esmer, koca gözlü, çabuk çabuk ve heyecanlı konuşan bir kadın. Benim 'data'da bu tipler, dışı neyse içi de o, arkadan dolap çevirmeyecek, ne varsa insanın yüzüne söyleyecek, güvenilir bir tip demek oluyor. İşte beni korkutan o, "Her şeyin en doğrusunu bilen insan," Müge Anlı, bugünlerde kocasından boşanmaya çalışıyormuş. Aslında bir gün içinde ardı ardına üzerimize gelen bu sancılı boşanma hikâyesini, programı takip edenler ufaktan sezebiliyordu. Çok değil, 14 Şubat Sevgililer Günü'nde kocasından tek taş pırlanta aldığı için mahcup, utangaç kameraya gülümseyen, doğum gününde "Aa, kocacığım da gelmiş," diyerek, 'beyinin' stüdyodaki varlığını bize duyuran Müge, son birkaç haftadır, enteresan laflar etmeye başlamıştı. Programın bekâr bayanlardan oluşan yapım ekibine, "Kızlar artık bana da birini bulun," cümlesi, ilk ve en belirgin gafıydı. Ardından her boşanma, daha doğrusu 'taraflardan birinin diretmesiyle boşanamama' konusu açıldığında da bu konuda çok yakın zamanda, çok derin tecrübe sahibi olduğunu belirten yorumlarda bulunuyordu. Eh, biz de eşek değildik ya anladık ki tek taş, büyük aşk yalan olmuştu ve Müge Anlı, kendisi gibi gazeteci kocası Burhan Akdağ'dan boşanmaya çalışıyordu. Ve sonunda perşembe sabahı, bomba bir patladı pir patladı. Daha doğrusu ilk patlak Müge'nin kendisinden geldi. Devamı da internet sitelerini bir virüs gibi sardı. 'CAN
GÜVENLİĞİM YOK'
Müge, Seda Sayan'ın tavsiyesiyle, boşanmak istemediği için problem çıkaran ve her akşam karakolluk olmalarına neden olan kocasını, izleyicisine şikâyet etti. İçişleri Bakanı ve Başbakan'a hitaben "Can güvenliğim yok, ölürsem bu açıklamamı izleyip 'Ah, vah...' mı edeceksiniz?" dedi. Ardından bir magazincinin, magazinin gündemine bomba gibi düşmesine şahit olma sürecimiz böylece başlamış oldu. Anlı-Akdağ çifti hakkında, kim ne biliyorsa, eteğinden ortalık yere bırakıverdi: - Aslında onlarınki çok büyük aşkmış. - Öyle ki Burhan Akdağ, Müge için karısından boşanmış. - Akdağ'ın babası, bu ilişkiye başından beri karşıymış. - Müge'nin avukatı, İçişleri Bakanı'nın oğlu Murat Aksu'ymuş. - Müge, eşinden şiddet gördüğü için, boşanma sonuçlanana kadar, mahkemeden kocasının eve yaklaşmaması doğrultusunda karar çıkartmış. Bu yüzden de çocuğunu kocasına göstermiyormuş. Koca da "Çocuğumu göreceğim," deyip kapıya dayanınca, Müge hiç gözünün yaşına bakmıyor, polisi çağırıyormuş vs vs.
Bu yazıyı yazdığım perşembe akşamüstü saatlerinde, iş çığrından çıkmış gibi görünüyordu. Müge-Burhan haberleri, havalarda uçuşuyordu. Daha sonra ne olur bilmiyorum, ama Müge Anlı'nın bu, 'Gündemin en tepesine oturma' hadisesinden sonra özellikle aşk-meşk, evlilik-boşanma konularında önüne gelen malzemelere, daha hoşgörülü ve temkinli yaklaşacağına eminim. Çünkü onunki tam olarak "Ne oldum?" değil, "Ne olacağım?" hikâyesi... Düşmanımın başına gelmeyesi...
Yayın tarihi: 29 Nisan 2007, Pazar
Web adresi: https://www.sabah.com.tr/2007/04/29/pz/ozicer.html
Tüm hakları saklıdır.