Sparta'dan Cajamarca'ya
Çocukluğumuzda Tarkan veya Karaoğlan filmlerinde Kartal Tibet ile Cüneyt Arkın yüzlerce kişilik düşman birliklerini tek başlarına alt ederlerdi. Bir kişinin kendisinden sayıca çok üstün rakibine galip gelmesi çok akıl alacak bir şey değil elbette. Sinemalarda gösterime giren ve tartışmalara yol açan "300 Spartalı" filmi de benzer bir temayı işliyor aslında. Kral Leonidas ve 300 askerinin kendilerinden sayıca çok üstün Perslere karşı kazandığı müthiş savaşın öyküsünü anlatıyor bu film. Aslında tarih, bu tip olaylara gerçekten tanık olmuş. Şu sıralar Türkiye'de de 24 isimli kanalda gösterilen "Silahlar, Mikroplar ve Çelik" isimli belgesel böyle bir öykünün çarpıcı ayrıntılarıyla dolu. Prof. Jared Diamond'un Pulitzer ödüllü aynı isimli kitabından Amerikan PBS Televizyonu için hazırlanan belgeseli fırsat bulursanız kaçırmayın. Çünkü insanlığın gelişim çizgisinin ve kimi bölgelerin niye diğer yerleşim merkezlerine üstünlük sağladığının öyküsü çarpıcı biçimde anlatılıyor. Kitabın üçüncü bölümü, "Cajamarca Çatışması" başlığını taşıyor ve İnka İmparatoru Atahuallpa ile İspanyol işgalci Francisco Pizzaro arasındaki savaşın ayrıntılarını veriyor. 16 Kasım 1532'de meydana gelen savaş, az sayıdaki savaşçının at ve silah üstünlüğüyle kendilerinden çok çok fazla sayıdaki düşmanı nasıl alt edebildiğini anlatıyor. Pizzaro'nun, özünde serserilerden oluşan 168 kişilik bir kuvveti vardır. Pizzaro'nun güçleri tanımadıkları bir coğrafyada, yerel halk hakkında hiç bilgileri olmadan ilerlemekte ve en yakın İspanyol birliğiyle bağını koparmış bir haldedir. Atahuallpa ise milyonlarca kişiye hükmeden, 80 bin kişilik ordusu bulunan güçlü bir imparatordur. Aradaki bu farka rağmen Pizzaro ile Atahuallpa'nın karşılaşması sadece birkaç dakika sürmüş ve Pizzaro bir avuç adamıyla koca imparatoru esir almayı başarmıştır. İşin sırrı nerededir? İşin sırrı 186 askerin 62'sinin süvari oluşudur. Hayatlarında ilk kez at gören İnkalar paniklemiş ve dağılmıştır. At o dönemin koşullarında modern dünyanın tankı görevini görmektedir. Birinci Dünya Savaşı'nda tank ortaya çıkıncaya kadar da bu üstünlüğünü binlerce yıl sürdürmüştür. İşin diğer bir sırrı İspanyolların çelikten yapılmış kılıç, ok, zırh gibi silahlarının İnkaların ilkel silahlarına olan üstünlüğündedir. Avrupalıların Amerika'nın yerlileriyle her karşılaşmalarında bu teknolojik üstünlük savaşın kaderini belirleyecek olan bir avantajdır. Bu avantajın temel sonucu savaş alanında binlerce İnkalı'nın ölmüş olmasına rağmen, bir tek İspanyol'un hayatını kaybetmemiş olmasını açıklamaktadır. Üstelik bu bir kereye mahsus bir başarı değildir. Cajamarca'dan sonra Jauja, Vilcashuaman, Vilcaconga ve Cuzco'da meydana gelen savaşlarda İspanyollar binlerce kişilik İnka ordularını perişan etmeyi başarmıştır. İspanyolların teknoloji, silah ve atla sağladığı bu ilk üstünlüğü ardından Avrupa'dan taşıdıkları mikroplar tamamlamıştır. Bu mikroplar, hastalıklara karşı bağışıklıkları olmayan İnkaları kırıp geçirmiş ve Güney Amerika'nın nüfus dengesini tamamen değiştirmiştir. Bunun sonucu ise bir başka kıtanın insan kaynaklarının insafsızca kurutulması, Afrika'dan yeni katıya köle ticareti olarak ortaya çıkmıştır. Cajamarca'dan Irak'a kadar her savaş, günümüz savaşlarının imandan çok teknolojik güçle kazanıldığının en çarpıcı göstergesidir. İslam ülkeleri imanlarını değil, teknolojik üstünlüklerini kaybettikleri için Batı karşısında önce gerilemiş, sonra da Batı'nın tutsağı haline gelmiştir.
|