| |
Zaman tüneline girip Kasım 1938'e dönelim mi?
Cumhurbaşkanı seçimi sürecine girdiğimize göre, belirli bir dönem bu konuya kilitleneceğimiz kesindir. Bu pazar zaman tüneline girip 1938 Kasım'ına dönmenin, güncelliğe de uygun olacağını düşündüm. Atatürk'ün ölümü ertesinde İsmet İnönü'nün Cumhurbaşkanı olmasını, o günleri yaşayanlar nasıl değerlendirmişti hatırlamaya çalıştım. Masamda iki anı kitabı var. Biri rahmetli Org. Fahrettin Altay'ın "Görüp Geçirdiklerim" i, diğeri de rahmetli gazeteci ve milletvekili Asım Us'un "Hatıra Notları" ... Ankara'da, TBMM'deki CHP Grubu'nun toplantısında Başbakan Bayar, Atatürk'ün ölümünü resmen tebliğ ettikten sonra, Cumhurbaşkanı adayının belirlenmesi gündeme geliyor. 323 milletvekili İsmet İnönü'ye, bir milletvekili de Bayar'a oy veriyor. Bu milletvekilinin Hikmet Bayur olduğunu yazıyor Asım Us "Hatıra Notları" nda. Bu notlardan kısa alıntılar yapalım:
ASIM US'UN NOTLARI - Reisicumhur seçiminden sonra başvekil Celal Bayar istifasını İsmet İnönü'ye verdi. Cevaben yeni hükümeti kendisinin teşkil etmesini, yalnız Hariciye Vekili Tevfik Rüştü Aras ile Dahiliye Vekili Şükrü Kaya'nın değiştirilmesini istemiş. Dahiliye'ye doktor Refik Saydam, Hariciye'ye Şükrü Saracoğlu geldi. Adliye'ye de Hilmi Uran. - Atatürk'ün Ankara'da yapılacak cenaze merasimi İkinciteşrinin 21'inci günü olacaktır. - Yahya Kemal, Celal Bayar hükümetinin itimat reyi isteyeceği celseyi beklemeden İstanbul'a dönüyordu. Sordular. Cevap verdi: "Benim hükümete itimadım var. Lazım olan onun bana itimadı olması." - İnönü Cumhurreisi olduktan sonra yakını olanlara şöyle demiştir: "Benim tabiatım külhanbeyliği hoş görmemektedir. Memlekette adalet ve müsavat isterim. Bana fenalık yapmak isteyenler ne yaptılarsa hepsi bilakis lehime çıktı." - İnönü devrinde 1-TBMM'ye kuvvet verilecektir. Müzakereler canlanacak, vekiller hakkında tenkitler yapılacak, emniyeti vahdeti bozmayacak bir konuşma serbestliği temin olunacaktır. 2-Hırsızlığa ve suiistimallere karşı şiddetli mücadele açılacaktır. 3-Kanunun hâkimiyeti temin olunacak, külhanbeylik ve zorbalık kalkacaktır. Atatürk devrinde yanlış parti cereyanlarına kapılmış olanlardan salah eseri gösterenlere CHP'nin sinesi açılacaktır. - Hüseyin Cahit arzu ederse CHP'ye girebilir. Cahit, Haber gazetesine yazı yazacaktır. Bunlar dönemin CHP milletvekili Asım Us'un günlük notlarından alıntılardı. Ankara'da taşların yerine nasıl oturduğunu gördükten sonra İstanbul'a dönelim ve Org. Altay'ın anılarını hatırlayalım: Org. Fahrettin Altay 1'inci Ordu Komutanı olduğu için, Atatürk'ün cenaze töreninin de komutanı konumundadır. Ankara'ya soruyor: - Cenaze namazı Ankara' da mı, İstanbul' da mı kılınacak? Ankara'dan bu soruya "Yarın sabah Başvekil Celal Bey ile Genel Sekreter Hasan Rıza Bey İstanbul' a geliyor. Onlarla görüşürsünüz" cevabı geliyor. Ertesi sabah Dolmabahçe Sarayı'nda buluşuyorlar. Orada şu düşüncenin seslendirildiğini duyuyor Altay: - İstanbul' da veya Ankara' da cenaze namazı esnasında bazı dini olaylar meydana gelmesinden laik hükümet çekiniyormuş. Namaz kılınmasa olmaz mı?
TÖREN BAŞLIYOR Org. Altay şu cevabı veriyor: - Bir şey olacağını sanmam, mutlaka namazın kılınması şarttır. Bu gelenek olmuş bir dini vecibedir. Namaz kılınmazsa bu millet 50 sene sonra 100 sene sonra mezardan çıkarır namazını kılar. Onun için namaz kılınmayacaksa beni vazifemden affetmenizi rica ederim. Altay'ı yardımcısı Tümgeneral Cemil Cahit Toydemir de onaylıyor. Bunun üzerine Ankara'dan gelenler şu soruyu seslendiriyorlar: - Evet namaz kılınsın ama mutlaka bir camide kılmak mecburi midir? Buna "Hayır, namaz her yerde kılınabilir. Burada içeride veya dışarıda kılar, cenazeyi götürürüz" cevabını veriyor generaller. Bunun üzerine Celal Bayar "Vakıflar Müdürü Şerafettin Efendi'yi davet edelim. Namazı o kıldırsın" diye konuyu noktalıyor. Ertesi sabah Saray'da birkaç saf teşkil edilip, Şerafettin Efendi'nin imamlığında cenaze namazı kılındıktan sonra tabut top arabasına konuluyor ve böylece tören başlıyor.
|