|
|
Şöhret insanı ısıtmıyor
Televizyonlar çok fazla hayatı bizlerin hayatına taşıyor. Bu hayatlar içindeki insanları merakla, ilgiyle, beğeniyle izliyoruz. Ve sanıyoruz ki; onların hayatları hep çok güzel, hep çok eğlenceli, hep çok renkli. Sanıyoruz ki, onlar hayatı bizlerden daha kolay yaşıyorlar. Ya da şöhretli olmak insanı başka eksikliklere karşı daha 'tamam' kılıyor. Öyle değil ama. Balzac'ın çok sevdiğim bir sözü vardır; Şöhret uzaktan güneş gibi parlak ve ısıtıcı; yaklaştınız mı bir dağ tepesi kadar soğuktur diye... Haftasonu televizyon programlarına baktım. Herkes birbiriyle atışıyor. Herkes gergin... Bir tuhaf kavga var insanların arasında. Ve bütün bu gerginlikler, kavgalar sizin, bizim gibi olmadıkları, şöhretli oldukları için yaşanıyor. Çünkü o dünyada var olabilmek için bir tek kendi varlığınız yetmiyor. Böylesi kaygan bir zeminde ayakta kalabilmek için ne kadar çaba sarf edildiğini ve bunun insanı ne kadar yorabileceğini tahmin ediyorsunuz değil mi? Ama vazgeçilemiyor işte. Bir röportajımda Serdar Ortaç'la konuşmuştuk bunları. "Bugün elimden o sihirli değneği (besteciliği) al ve beni muhteşem bir işin başına koy, asla mutlu olamam. İki günde ölürüm. Şöhret böyle bir şey işte. Vazgeçemezsin" demişti. Onun söylediklerini anlayabiliyorum ama bunun için insanların böylesi savaşmalarını, yara bere içinde kalmalarını anlayamıyorum.
|