|
|
Şiir gemisi 'korsan'a yelken açtı!
Bu köşede, 27 Ocak'ta yer alan yazımda "Şiir, kamu malı değildir!" demiştim. Yanılmışım, üstelik de devlet katında... Şiir, arkasında bankası bulunan yayınevinin olamaz; şairi izin vermezse hiç kimse mesela resim niyetine alıp odasının duvarına asamaz; afiş, poster yapamaz; iki mısrasını dahi reklamlarda kullanamaz; istediği gibi radyolarda okuyamaz, televizyonlarda görüntüye renk versin diye yayımlayamaz. Şiir, şairinindir çünkü; altına attığı imzası yazdığının tapusudur. Hem de çok fena yanılmışım. Kendi adıma yazdıklarımın tapusunun bende olduğunu sanıyordum, meğer tapunun aslı TC Kültür ve Turizm Bakanlığı'nın çekmecesinde imiş. Yalnız benim yazdıklarım değil, bakanlığın deyişi ile 'yüzyıllardır gelişerek günümüze ulaşan Türk şiiri'nin tapusu da... Şiirin tapusu, şairlerin elinde olsaydı TC Kültür ve Turizm Bakanlığı, kendi yayımladığı 20. Yüzyıl Türk Şiiri 100 Şair 100 Şiir başlıklı antolojide herhalde şairlerden izin alma gereği duyardı. Resmi Gazete'nin 12 Mart 2004 tarihli 25 bin 400 sayılı sayısında yayımlanarak yürürlüğe giren 'Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu'nun 14. maddesi şöyle diyor: "Bir eserin umuma arz edilip edilmemesini yayımlanma zamanını ve tarzını münhasıran eser sahibi tayin eder." Kanunun 'eser sahibi'ne tanıdığı bütün hakları burada sıralamanın anlamı yok. Ama Telif Yasası'nın özü, gelip eser sahibinde düğümleniyor. Sonuçta da bir 'eser' başka bir mecraya aktarılacaksa, mutlaka sahibinden izin almayı gerektiriyor. İçinde benim de bir şiirimin bulunduğunu öğrendiğim 20. Yüzyıl Türk Şiiri 100 Şair 100 Şiir kitabını görmedim. Kadıköy'deki kitapçılarda da aradım bulamadım. Bakanlığın internet sitesinden kitap ile şu bilgi yer almakta: "Yüzyıllardır gelişerek günümüze ulaşan Türk şiiri, tarihi birikiminden aldığı güçle modern dünyada kendine özgü bir kimlik kazanmıştır. Zirveye ulaştığı 20. yüzyılı geride bırakan Türk şiiri, yeni bin yılda da geleceğini milletinin tarihi ile irtibatlandırma arayışı içerisinde olacaktır. Okuyucunun şiire katılmasıyla şair, eleştiri ve kuramın ışığında yeni ufuklara yelken açmaya devam edecektir." Şiir, yeni ufuklara yelken açıyor da, o şiirleri yazanların rüzgârları olmadan gemi rotasını nasıl bulacak? Gemi kaptanının pusulasını şaşırmasına, korsanların eline düşmesine de gerek yok. Gemi de kaptanı da korsan çünkü... Yasayla şair olarak benim hakkımı korur görünürken, diyelim bir yayınevi Türk şiirinin son 50 yılını içeren bir antoloji yayımlayacak, mutlaka benden ve benim gibi olanlardan izin almayı zorunlu kılmasının anlamı ne o zaman, bakanlık olarak da kendisi böyle bir gereksinmeyi duymayacaksa korsanlıktan başka ne olabilir böyle bir davranış? Mazeret aramaya da gerek yok. Devletin, üstelik adı 'kültür' olan bakanlığı, 'turizm' tarafı beni pek ilgilendirmiyor çünkü, 'tanıtım' amacıyla olsun olmasın, yasada belirtilsin belirtilmesin, Türkiyeli bir şairin şiirini kullanma hakkına sahip olabilir. Bırakın yasaları bir yana, 'nezaketen' o şairi yaptığı 'iş'ten haberdar etmesi gerekmez mi? Adı üzerinde, 20. Yüzyıl Türk Şiiri 100 Şair 100 Şiir kitabında 100 şair yer almakta... Hiç olmazsa arşivlerinde bulunması için birer kitap da mı armağan edemez? Şair, 'milletinin tarihi ile irtibatlandırılmış', ama bundan haberi yok! Rüyasında dahi kitap okuduğu söylenen, hayatı kitap dünyasının okyanusunda yelken açan Kültür ve Turizm Bakanı Sayın Atilla Koç'a sormak istiyorum: "Sanırım siz de gençliğinizde şiir yazdınız, izniniz, üstelik haberiniz olmadan böyle bir antolojide şiiriniz yayımlasaydı, benim ve kimi şair arkadaşlarımın başına gelen bu durumu yaşasaydınız, ne yapardınız?" Adında 'kültür' sözcüğü olan bir bakanlık, şairine saygı duymuyorsa, sokakları 'korsan' yayınlar ile dolduranlara kızmaya hakkımız olabilir mi?
|