Yeni yıla eski dualar
Geçtiğimiz günlerde Türk siyaset dünyasının önemli isimlerinden Kamran İnan'ın televizyonda uzun bir söyleşisini izledim. İnan, ekonomiden dış ilişkilere kadar pek çok konuda o engin deneyimiyle önemli açıklamalar yaptı, çok kritik noktalara dikkat çekti. Beni en çok etkileyen ise 'Ülkemizde demokrasinin sadece adı var. Türkiye'de gerçekte bir bürokrasi hegomanyası ve bürokrasi diktatörlüğü hüküm sürüyor' anlamındaki sözleri oldu. Bu tespiti çok ciddiye almamız lazım. Çünkü sözlerin sahibi bu ülkede uzun yıllar milletvekilliği, devlet bakanlığı, dışişleri bakanlığı yapmış bir insan... Bu yaşıma kadar pek çok partiden iktidara gelirken "Bürokrasiyi azaltacağız, kaldıracağız," gibi sözler duydum, sonra hepsinin de pes ettiğini gördüm. Özal gibi bir lider bile pek çok devrim gerçekleştirmesine rağmen, bürokrasi karşısında çaresiz kaldığını itiraf etmek zorunda kalmıştı.
BÜROKRASİDEN KİM ŞİKAYETÇİ? İlginç ama gerçek; bugün bürokrasi çarklarından şikayet edenler arasında pek çok bürokrat da var. Yani bürokratlardan şikayet edenler bizzat bürokratlar. Yenilikçilerin, daha doğrusu devlet çarklarının hızlı dönmesi için ellerinden geleni yapanların gerçekleştirmek istedikleri hamleler maalesef başka kademelerde takılıp kalıyor... Bütün bunları politikaya filan girmeye niyetim olduğu için değil, bürokrasiden en çok çeken bir camianın ve sektörün mensubu olduğum için yazıyorum. Amatör denizcilik sektörü maalesef çok uzun yıllardan beri bürokrasinin kıskacı arasında ve bu yüzden de gelebileceği yerlerin hâlâ çok gerisinde. Son yıllarda bürokrasi ile ilgili sıkıntılarımızdan pek çoğunu, Başta Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım olmak üzere Denizcilik Müsteşarlığı'ndaki ileri görüşlü bürokratlar sayesinde aştık. Ama gel gelelim Bakan'ın bizzat ağzından duyduğum bazı şeyler de başka bakanlıkların (örneğin Maliye) bürokratik kademelerine takılarak gerçekleşmedi. Bu engellemeler de dönüp dolaşıp ülkeye zarar veriyor. İlginç bir örnek vereyim: Almanya, harpten çıktıktan hemen sonra (yani şehirleri bir harabe halindeyken), çok önemli bir karar aldı ve bütçesinden önemli bir kaynağı 2.500 yelken teknesi üretmek için ayırdı. Bugün Alman amatör denizcilik sektörünün 3 milyar avroluk bir cirosu var. Almanya'daki yat üretim kapasitesi ortada. Yat fuarlarının mükemmelliğini imrenerek görüyoruz. Bizde neler oluyor bilmem farkında mısınız? İnsanlar yıllardır Motorlu Taşıtlar Vergisi'nin ne kadar adaletsiz olduğunu, ne kadar sektörün önünü kestiğini anlatmaya çalışıyor. Tasarılar hazırlanılıyor, öneriler veriliyor, en ufak bir iyileştirme söz konusu değil. İkinci el tekne ithalinin engellenmesinin denizciliğimizin nasıl önünü kestiğini şahsen ben yazmaktan bıktım. İş basit. Önce denizci, yelkenci sayısını arttıracaksınız. Hızla yeni marinalar yapacaksınız, tekne üretim ve kullanımının önünü açacaksınız. Yatçılık sektörü geliştikçe Akdeniz'de dolaşan 400 bin yatın olabildiğince fazlasını ülkenize getireceksiniz. Bir taşla pek çok kuş... Hem vatandaşınızın mutluluğu artacak hem de yüz binlerce kişiye aş, ekmek sağlayacaksınız. İşe bu perspektiften baktığınızda yapılacak bir marina inşaatını bir gün geciktiren kişinin sırtındaki vebali düşünebiliyor musunuz? Yapanı cezalandıran, süründüren kim olursa olsun cezasız kalmamalı. Yani ne bileyim ben bir imzayı sumen altı eden bürokrata, gereği yokken yokuşa sürene bu toplum tahammül etmemeli. Devlet çarkına çomak sokarak verdiği zararlar, uygulayanlardan tazmin edilebilseydi acaba yatırımlar bu kadar rahat engellenip savsaklanabilir miydi? İstanbul başta olmak üzere hızla yat limanlarına ihtiyacımız olduğu ortada ama hâlâ tüm ihalesi, izinleri bitmiş marina inşaatları bile evrak gelip gitmesinden başlayamıyor. Bazı şeyleri anlamak mümkün değil. Yine bir örnek vereyim: Yunanistan'la hudut ticaretinde en avantajlı olduğumuz bölge Ege. Yunan Adaları'nın tüm ihtiyaçlarını biz karşılayabiliriz. Bunun için altyapımız da, üretimimiz de, ticari kıvraklığımız da var. 'İzni öyle değildi, şöyle olsun, gelen geminin tipi böyle olsun' diye savsaklaya savsaklaya kendi ticaretimizi engelliyoruz. Geçen yıl İstanköy'de bir Yunan armatörle tanışmıştım. Adam Turgutreis'ten tüm Yunan Adaları'na yolcu ve ufak tefek ticari nakliye yapmayı planlıyordu. Geçenlerde merak edip sordum. Gümrük şöyle demiş, liman başka şey söylemiş. Netice: İzin vermemişler... Kaybeden kim dersiniz? Yeni yılın ilk yazısı için biraz sıkıcı bir konu olduğunun farkındayım. Ama bu yazıyı yukarıda saydığım tüm aksaklıklardan 2007'de kurtulmayı dilemek için yazdım. Aslında son derece başarılı işler de yapıyoruz. Onlara da sıra gelecek, pek yakında. Bizi izlemeye devam edin...
|