|
|
Bilseydim yapmazdım
Başbakan'ın yanağına dokunulur mu, gazeteci-siyesetçi yakınlaşmasının mesafesi nedir? Her dönem iktidarının baş aktörleriyle dostluk kuran, onları evinde ağırlayan Mehmet Barlas'ın kapısını çaldık; gündeme oturan fotoğrafın detaylarını sorduk. Meşhur davetlerin adresi Otağtepe'deki evinde; siyasetçigazeteci ilişkisi, başyazarlık ve alaturka müzik üzerine konuştuk...
'En kötüsü yanağı okşanan gazeteci olmak!'
Geçtiğimiz hafta gündemin baş aktörüydü SABAH Başyazarı Mehmet Barlas. YASED toplantısında konuşan Başbakan Tayyip Erdoğan'ın yanağına dokunarak, ekonomi politikasını övmüş ve "Böyle devam edin" demişti. Başbakan'ın yanağına dokunulur mu, gazeteci-siyesetçi yakınlaşmasının mesafesi nedir? Hafta boyunca köşe yazarları konuyu tartıştı, gazetelerde anketler yapıldı, internette sayfalar açıldı. İsmet İnönü'den Turgut Özal'a, Bülent Ecevit'ten Tansu Çiller'e kadar her dönem iktidarının baş aktörleriyle dostluk kuran, onları evinde ağırlayan Barlas'ın kapısını çaldık, nedir işin aslı astarı sorduk. Meşhur davetlerin adresi Otağtepe'deki evinde; son günlerin bu en flaş fotoğraf karesi, siyasetçi-gazeteci ilişkisi, başyazarlık, alaturka müzik üzerine konuştuk....
- Bu olanlar canınızı sıktı mı? Hayır sıkmadı. Şöyle bir şey var; Tayyip Erdoğan'ın yanağını tutarken ne fotoğrafçıların ne kameramanların farkındaydım. Başbaşa gibiyiz sandım. Yani kamuoyu önünde bir şey yapılıyor gibi gelmedi bana o yüzden. Fotoğraf çekildiğini bilseydim yapmazdım.
- Öyle mi? Kendinize engel olur muydunuz yoksa refleks miydi o hareket? Refleksti. Sen de bilirsin, gazetedekiler de; ben sevdiğim insanın yanağını okşarım, öperim. Yani insani temas dedikleri bir şey... Yani Tayyip Erdoğan'ın ilk defa yanağını tutmuyorum ki! Galiba kayınpederinin vefatıydı; cenazeye gittiğimde aynı şeyi yaptım, yanağını tuttum, 'üzülme' dedim, öptüm. Yani insanlarla temas benim için bu. Teşhir aracı olsun diye, başbakanın karizmasını çizmek için falan yapılır mı böyle bir şey! Aklı başında insan yapar mı? Eskiden beri tanırım, benden yaşça küçük, sevgi ve saygı gösterdiğim, bana saygı gösteren bir insan. Böyle bir ilişkinin içinde benim vücut dilim bu.
-
Bu işin günlerce tartışılacağını ve olayın büyüyeceğini tahmin etmiş miydiniz? Gece fotoğrafın çekildiği haberi gelince düşündüm, 'epey gürültü kopartacak' dedim. Ama ilk defa olmuyor ki! Benim çeşitli politikacılarla temasım, arkadaşlığım defalarca gazetelere manşet oldu. Yani bir politikacı kadar ben de gazetelere manşet oldum. Bu bakımdan ne olacağını kestirdim ama telaşlanmadım. 'Türkiye'de her şey haberdir' dedim.
- Bu fotoğraf karesi sizin düşüncelerinizi paylaşmayanlar için bir fırsat haline dönüştü mü sizce? Ben fırsatçılık diye düşünmüyorum. İnsanlar her meslekte, medyada da önlerine pas gelince gol atarlar. Ben şuna baktım; Almanya'dan, Amerika'dan, Türkiye'nin her yerinden yüzlerce okuyucu mektubu geldi. Anladım ki, ben okuyucuyla bir diyalog kurmuşum. Yüzde 30'u beni eleştirenler gibi kızmıştı bana. Ama yüzde 70 oranında destek aldım; teşekkür cevabı yazmaktan kolum ağrıdı. 'Siz AKP'ye oy vermediniz ama Türkiye'de eksik olan bir şey var; sevgi. Siz de ona işaret ettiniz' diyenler oldu. 'Ben AKP'li değilim, sizin görüşlerinizi paylaşmıyorum ama siz bir ülkede seçilmiş bir insanın o ülkede ona oy vermeyenlerin düşmanı olmadığını kanıtladınız' diyenler oldu. Bu benim için iyi bir sınav oldu okuyucularımın beni anlaması açısından...
- O zaman bu hareketi yapmaktan pişman değilsiniz; böyle diyebilir miyiz? Ya pişman kelimesini kullanmamak lazım. Medyatik olarak yanlış bir şeydi; fotoğraf çekildiğini bilseydim yapmazdım. Hiç düşünmedim öyle bir şeyin olacağını... Yani pişmanlık değil, bir nevi gözden kaçırmak.
- Hürriyet ve Vatan'da anket yapıldı. Hürriyet okuyucuları olayı 'gereksiz bir tartışma' olarak yorumladı; Vatan okuyucularının yüzde 64'ü ise 'Bu hareketi onaylamıyoruz' dedi. Bu farklı sonuçlar ne anlatıyor size? Vatan iki-üç gün çok kötü yayın yaptı. Benim üzerimden SABAH'a vurmaya çalıştı. Ona rağmen o okurların yüzde 35'i 'doğru yaptı' dediyse, bu işte bir iş vardır. Yüzde 35 büyük bir rakam, yani bir oylamanın yüzde 35'i demek, Türkiye'de tek başına iktidar olur!
- Vatan'ın yanlı yayınının nedeni, sizi 28 Şubat'ta tasfiye eden kadro mu? Bunu kendilerince fırsat bildiler. Geçmişte olanları unutup, benim üzerimden SABAH'ı vurmaya kalktılar. Yanlış bir şeydi. İkincisi; içlerinde Güngör Mengi gibi dostlarım da var. O bile insaflı yazdı, belli ki manşete uymak için. Benim söylemek istediğim, bütün bu yayınlara rağmen Vatan'ın anketinde yüzde 35 'bu dokunuşta yanlış yok' diyorsa, dikkat edilmelidir. Demek ki Vatan okurlarının yüzde 35'i gazetenin politikasına temelden karşı!
- Bu yaptığınıza 'insani dokunuş' diyorsunuz; bunu anlamayanlar ise şark kafalı, öyle mi? Herkes değil! Sokaktaki vatandaş, beni tanımayan, politikaya uzaktan bakan insanlar bunu yanlış bulabilir. Bunu yapan ben olmasaydım; dışardan baksaydım ben de 'Ya yapılır mı, bir başbakanın yanağı okşanır mı?' diyebilirdim.
- Der miydiniz? Derdim tabii, niye demeyeyim? Politikaya uzaktan bakan, beni tanımayan insanın buna kızmasını, tepki göstermesini doğal karşılıyorum. Ama beni tanıyan insanların, yani yıllardır arkadaşım olan insanların hepsinin yanağını sıkmışlığım var. Bunların bu olayı çarpıtması hoşuma gitmedi. Sadece bizim medyada, beni tanıyıp, bu olayın ne olduğunu bilip, ona rağmen çarpıtanlara 'şark kafalı' diyorum.
- Mehmet Yılmaz'ın yorumuna göre de 'Başbakan'ın Kasımpaşalı karizmasını çizmişsiniz' o hareketi yaparak... Hiç karizmayı çizecek bir hareket değil. Tersine bizim toplumumuzda sarılır, öpüşür insanlar. Laf bulamamış! Başbakan Nişantaşı'ndan olsaydı, Nişantaşı'nın karizması nedir?
- Programınızda söylediniz; bir arkadaşınız 'Yanağı okşanan gazetecilerden kork' demiş size. Kimdi bunu söyleyen? Ayşenur Aslan söyledi. Beni aradı, 'Barlas sakın sinirlenme, yanak okşayan gazetecilerden değil, yanağı okşanan gazetecilerden ürkmek gerekir' dedi. Çok doğru değil mi?
- Turgut Özal'la da, İsmet İnönü'yle de bu samimiyeti yaşadınız. Nedir işin ince dengesi? Geçmişi, ailesel ilişkileri açısından herkesin aynı olması mümkün değil. Benim böyle bir farkım var. Yani basının içinde, ailece siyasetten gelen çok insan yok. Benim şansım o. Turan Güneş demişti ki bana, 'herkese babası para bırakır, senin baban bizim gibi arkadaşlar miras bıraktı.' Babamın arkadaşları benim de arkadaşlarım oldu. Çocuk yaşta babamın evinde tanıdıklarım, babam vefat edince benim de arkadaşım oldu. Bir de kendi arkadaşlıklarımı ekledim üstüne.
- Sonuçta bunlar sizin için doğal; bunun anlaşılmama nedeni kıskançlık olabilir mi? Kıskançlık değil, anlamamak! Yahu insan cumhurbaşkanıyla arkadaş olur mu? Niye olmasın. İnsan başbakanın yanağını okşar mı? Hatırlıyorum; Vitali Hakko'nun oğlu evleniyordu, galiba Emirgan'da. Ben de arabamla gittim, kapının önünde boş yer vardı, park ettim. Trafik polisi, 'burayı sayın başbakan için ayırdık, buraya koyamazsınız' dedi. Ben de Milliyet'teyim o zaman; 'o başbakansa ben de başyazarım' dedim, indim arabadan. Benim için rütbe farkı yok. Yani cumhurbaşkanı benden daha üstün biri değil ki. Vatanı benden daha çok mu seviyor, benden daha mı çok okumuş, benden daha mı çok çalışıyor? Yoo, hepimiz aynıyız. Ben gazetecilikte rütbe almışım, o siyasette... Bakın, politikacılarla yakın ilişki kuran çok arkadaşım var. Mesela Yavuz Donat! Ama ben Yavuz Donat'ı kıskanmadım hiç. Kıskanılır mı ya!
Şirin SEVER
|