Asker, yürüme bandına çıık!
Ortaokulun hazırlık sınıfının ilk ayını idrak ediyordum ki babamı okula çağırdılar. Neşe içinde gitti. Birtakım övgüler bekliyordu sanırım. "Kızınızın yabancı dille ilgili ender bulunan bir yeteneği var," gibi bir şeyler duyma beklentisi içindeydi galiba. Veya "Çok faal hem derslerine hem de tiyatro faaliyetlerine zaman ayırabiliyor, böyle bir çocuk yetiştirdiğiniz için size şu çiçeği vermek istiyoruz," gibi bir şey de olabilirdi! Babam gittiği toplantıdan allak bullak döndü! Özellikle İngiliz hocalar
Kızınızın dersleri çok iyi, ama bu okulun disiplinine uyum sağlayamayacak, otoriteye itaat problem var, benzer müfredatlı başka bir okula verin," demişlerdi!
İYİ GEN BİR YERE KADAR
Evde deprem oldu! Babam bir hafta kaşları çatık gezdi. Annemin migreni tuttu! Sonuçta uyum sağlamaya, itaat etmeye çalıştım elimden geldiği kadar. Disiplin denen şeyi, söz dinlemeyi öğrendim. Ve Beyoğlu Anadolu Lisesi'nden o sene değil, ancak yedi yıl sonra, kafamda kepimle çıktım! Bir daha bu kadar itaatkarlığa ihtiyacım olmayacağını, hatta çoğu zaman 'Kendimi rahat bırakmam, daha özgür davranmam' gerektiğiyle ilgili tavsiyeler alacağımı bilmeden. Bir yandan da bana öğretilen çalışma disiplininin yapacağım her işte ne kadar faydalı olacağının farkında olmadan. Ve babamdan fırça yediğim akşamdan yaklaşık 22 yıl sonra bir yürüme bandının üzerinde ter içinde, gerçekten otoriteye itaat problemim olduğunu düşünüyorum! Hayatımda ilk defa bir spor salonundayım! Daha doğrusu ilk defa, tekrar gelme niyetindeyim!
Spor yaşımın geldiğine kanaat getirdim. Uzun boy, iyi genler bir yere kadar!
30'lar geldiğinde, büyük düşünür Elizabeth Hurley'in dediği gibi "Bakarsan bağ olur, bakmazsan dağ olur!" Bu sebeplerden, şehrin en popüler spor salonlarından birindeyim.
İTAAT ETTİM Bu tür yerler ortam açısından kalabalık bir parti gibi: Gürültü var, aşağı yukarı herkes tanıdık, ama sohbetler kısa ve manasız! Zira herkesin o anda bambaşka bir amacı var. Masa bulmak, içki almak, beğendiği kızın yanına gitmek değil de kaç kalori harcadığına bakmak, kalp atışını sabit seviyede tutmak falan!
Spor hocası Selin, nasıl beni gelir gelmez yakaladı anlamıyorum! Belli ki yıllardır bunu kuruyor! "Sizi hep görüyorum, spor salonuna uğramadan, cilt bakımı yaptırmaya çıkıp sonra basıp gidiyorsunuz," dedi hunharca gülümseyerek! "Şimdi tabii, vakit..." demeye kalmadan yağ oranımı ölçecek alete çıkmam için ayakkabılarımı ve çoraplarımı çıkarmamı emretti!
O anda liseyi ve otorite problemimi hatırladım! Bir yanım "Sen ünlüsün kızım, 'Kafama göre takılacağım,' de 'Yağ oranımı biliyorum,' de bas git" diyor, diğer yanım, bu hanımefendinin bana sayısız faydaları dokunacağını, sabırlı olmam gerektiğini söylüyor!
Ve itaat ettim efendim! Yağ oranım ölçüldü ve hatta yürüme bandında program da verildi! Kendime göre performansım olağanüstü! Dilim dışarıda, elimden geleni yapıyorum! Arada zoraki sırıtıyorum tanıdıklara "Her şey kontrol altında, iyiyim" gibilerinden! Bu esnada Selin Hoca'ya nefretim büyüyor. Çaktırmadan aletin hızını iki tık düşürüyorum! Kim fark edecek! Ne var ki deminden beri etrafta görünmeyen Selin Hoca, aniden ense kökümde beliriyor!
- Şekerim, niye düşürdünüz tempoyu? "Henüz ölmek istemiyorum da ondan, diziden çok kişi ekmek yiyor da ondan, elinin körü de ondan..." Demek istiyorum, ama... - "Hocam hızlı geldi, çok az düşürdüm zaten!"
Ve 12 yaşında, babadan fırça yemiş, okulun disiplinine uymaya söz vermiş Gülse karşımda! Mr. Dyson'a tahtadaki karikatür konusunda hesap verirken bir yandan kibar olmaya, bir yandan gereksizce sınıfı güldürmeye çalışmamaya, bir yandan düzgün İngilizce konuşmaya uğraşıyorum! Aynı duygu!
SPORA DEVAM... Selin Hoca, hızı eski haline getiriyor. Bana bir şişe su verip hepsini yavaş yavaş içerek bitirmem gerektiğini söylüyor. Sonra yapacağımız karın egzersizleri hakkında konuşuyor ve sırıtarak gidiyor!
Hayır, şeker de bir kız. Ölmek için çok genç! Kendimi tutmalıyım! Kan, ter ve pes edilip edilip cesaretin tekrar toplandığı birbuçuk saatin sonunda, hayatta bir daha o salonun önünden geçmemeye kararlı, çıkıyorum!
Ne var ki birkaç gün geçiyor ve sadece bir günlük çalışmanın bile vücutta yaptığı etki gözle görülür vaziyette! Spora devam etmeye karar veriyorum! Elizabeth Hurley'yi bir kez daha sevgiyle anarken, Selin Hoca'ya da Mr. Dyson'a gösterdiğim sevgi ve itaati gösterme niyetindeyim. Yıllar sonra bana zorla kazandırılan disiplin ve söz dinleme alışkanlığım işime yarayacak galiba. Kim derdi ki...
|