|
|
Gençliğin IQ'su çok yüksek
- Sizin İstanbullu tanımınız nedir? - Benim talebeliğim burada 10-11 yaşlarımda başladı ve devam etti. İstanbul, cumhuriyetle beraber kendini yenilemiş, ona adapte olmuş bir İstanbul'du. Atatürk felsefesine kadınıyla erkeğiyle inanmış bir İstanbul'du. İlerici ve güzel bir yaşamdı. Beyoğlu belki de Türkiye'nin en güzel yeriydi. Bir kültür merkezinin içinde yaşıyorduk biz Beyoğlu'nda, lokantasından tiyatrosuna kadar... Bozulmamış bir İstanbul. Haliç'te futaların (dar, uzun ve hafif bir yarış kayığı) bulunduğu bir yerimiz vardı Haliç'te. Gider orada tekneye biner, Haliç'te yüzerdik biz. Düşünebiliyor musunuz Haliç'i ne hale getirdik biz... İstanbul, bu 40 senede Haliç kadar bozuldu. Çok göç aldı, bir de sanayi şehri oldu. İki problemi beraber yaşadı, artı yapıları ahşap esası üzerinden olduğu için onları da kaybetti. Şehre sahip çıkamadık. Bir devre Bizans yapıları ya bunlar, 'kahpe Bizans'ın diye bakılmadı, kıymeti bilinmedi. İstanbul göçü kırsaldan aldı. Adap kayıpları oldu. Örf adetlerimiz gitmeye başladı. Mesela kırsal kesimdeki insan karpuzunu keser yere atar. Aynı şeyi İstanbul'da da yapmaya başladı. Sokağa atmak onun için bakımsızlık değildi. Konsept değişikliği yaşadı İstanbul. Bunu öğretebilmek 30 sene alır. Bir anda şehirli yapamazsınız bu insanları. O yüzden İstanbul Araştırmaları Enstitüsü'nün doğru projeleri bulup, bu insanların yetişmesini sağlaması lazım. Mühim olan yetişecek ve yetiştirecek, öğretmen olacak kişileri başka bir seviyeye çıkartmak. Şehircilikte kaliteyi yükseltecek onlar. Esası bu.
'KUSUR
İDARECİLERDE' - İstanbul sokaklarında başı boş dolaşan ve geleceği harcanmış pek çok genç var. Siz bu toplumu onarırken nasıl bu kadar ümitli olabiliyorsunuz, neye güveniyorsunuz? - İki şeye güveniyorum: Şu an dünya üzerindeki komünikasyon hızı değişiyor. Bugün pek çok şeyi anında görebilmeniz mümkün. İnsanlar bir noktadan sonra doğruları öğrenecek. Yok bunun çaresi. Yeni gençliğin IQ'su çok yüksek. Galatasaray Üniversitesi'nde, lisesindeki gençlerden takip ediyorum. Bugün Anadolu'dan gelen bir çocuğumuz, bizim dokuz senede öğrendiğimiz Fransızca'yı bir senede öğreniyor. Fransızca tedrisat görebiliyor, bitirdiğinde İngilizce'yle birlikte iki lisanı mükemmel oluyor. Sonra bu lisanla kalkıyor Sourbone'a gidiyor, Sourbone birincisi oluyor. Gençlikten ümidi kırar mı insan... Türkiye iyi bir mozaik, insanımız iyi, ama nedense idarecilerimizde biraz kusurumuz var.
|