|
|
Sana laleli kartlar aldım İKSV'den
Kültür-sanat hayatımızdaki boşlukları dolduran İstanbul Kültür ve Sanat Vakfı'nın (İKSV) müdavimleri için beş yıl önce başlattığı ve farklı renkte lalelerle kategorize edilen İstanbul Kültür Sanat Dostları üyelik sistemi, festivallerde birçok öncelik sağlıyor. Vakfın genel müdürü Görgün Taner'le konuştuk.
'Sanat tek taş yüzük gibidir'
- Geçenlerde iki genç aralarında konuşuyorlardı, "Bu laleler çıktı çıkalı artık hiçbir şeye son dakikada bilet bulunmuyor," diye. Ne diyorsunuz bu duruma? - Biz çok mutlu oluyoruz, böyle son dakikada gelip bilet bulunamayınca... Biz o biletleri önceden satmış oluyoruz. Bu da gösteriyor ki; ilgi var. Tabii bu iki taraflı bir konu, biz bunu istiyoruz; izleyici yer bulamayabiliyor etkinliklere, çünkü mekân da kısıtlı... Ama bir yandan bilet bulunamadıkça da işin kıymeti artıyor. Ama zaten öyle değil mi? İzlemeye gittiğin şey biricik, ender rastlanan, meşhur tabirle tektaş yüzük gibi bir şey. Her sanat olayı biraz öyle yani.
-
Nasıl ortaya çıktı İstanbul Kültür Sanat Dostları üyeliği? -Türkiye'de sanat ve kültüre para bulmak için cinlik yapmak lazım. Çünkü, ne bütün dünyada olduğu gibi yerel yönetim ne de merkezi hükümet para veriyor doğru dürüst. Sadece platform sağlıyorlar. Ama kültür ve sanat, sadece platform sağlamakla yürümez. O zaman da bir şekilde bunun parasını bulman lazım. Bir yere kadar sponsorluk bulabiliyorsun, bilet geliri de bir yere kadar. Bilet fiyatlarını belirli bir düzeyde tutuyorsun, çünkü Türkiye'de alım gücü belli. Film festivalinde bilet fiyatı bazı seanslarda 2.50 YTL'ye düşünce, seyirci sayısı 170 bine yükseldi. Bu görülmemiş bir şey. İşte bu nedenle yeni gelir kaynakları yaratmak ve seninle beraber yola çıkan sadık bir izleyici kitlesi oluşmuşsa, onlarla iletişimi güçlendirmek lazım. O kitleye diyorsun ki; "Ben seni bunlardan haberdar edeceğim, indirim alacaksın, öncelik alacaksın... Böyle bir şeye var mısın?" Şu anda da bin 500 civarında üyemiz var. Üyelerimizin beşinci yılını kutlamak için de yarın, CRR'de bir gece düzenliyoruz.
- Kültür sanat etkinliklerinizi sıkı sıkıya takip eden bir kitle var. Ama siz hâlâ aradığınız desteği bulamıyorsunuz. "Bu işlere yeterli ilgi olmuyor," deniyor. Nedir Türkiye'nin eksiği sizce? - Royal Academy'nin konserlerini kaç kişi izliyor? Neticede bu hesap gayet basit; İngiltere'de bir konser salonunun kapasitesi, kaç konser yapıldığı, kaç izleyicinin geldiği belli. Yani "Sizin etkinliklerinizi kaç kişi izliyor?" sorusunun cevabı orada da burada da aynı. Çünkü salonun bir kapasitesi vardır. Ama bahsedilen, güncel deyimle o iklim. Orada o iklim var, bizde pek yok. İşin doğrusu bu.
- İKSV 35. yılında. Bu süreçte sizde ve Türkiye'de neler oldu? - Burası tam bir okul aslında. Çünkü bilet nasıl alınır, konser nasıl dinlenir, kim gelir Türkiye'ye, dünyada ne oluyor, hepsini burada öğrendik. Tiyatro sadece devlet tiyatrosu değildir, dünyada başka türlü şeylere de tiyatro deniyor... Bu işin bir ritüeli var, onunla tanışmak lazım. 1987 yılında yapıldı ilk bienal. Aydın Gün "Bienal yapalım," demişti. O zaman ben "Affedersiniz ne yapacağız Aydın Bey?" diye sormuştum. 20 yıldan bu yana Türkiye 'çağdaş sanat' diye bir şeyle tanıştı.
- Bu arada Luvr Apartmanı'ndan taşınıyormuşsunuz... - En büyük eksiğimiz, sürekli bir şey yapabilecek bir mekânımızın olmayışı. O nedenle iki yıl önce Şişhane'de Deniz Palas Apartmanı'nı satın aldık. 1 Ekim 2008'de açıyoruz. Güzel bir restoranı, konserler ve performanslar için 500 kişilik bir salonu olacak.
MELİS D. ÇALAPKULU
|