|
|
|
|
|
|
'Okuturken eğlendirmek gerek'
- Tarih üzerine yazarken çok güvenilir kaynaklara dayandırmak zorundasınızdır yazdıklarınızı. Sizin kaynaklarınız neler, kendi özel arşiviniz dışında nerelerden yararlanırsınız? - Herkes bende odalar dolusu özel bir kütüphane olduğunu zannediyor ama yok öyle bir şey. Ben hocalarımdan şunu öğrendim: 'İşine yarayanı al!' Ben belge severim, yani doküman. Hakikaten yararlanabileceğiniz kaynaklardır bunlar. Tabii Türkiye'de sadece profesyonellerin kullandığı çok ciddi bir devlet arşivi var. Osmanlıca bilirseniz, orada 300 sene yazacak kadar şey bulursunuz. Bugün İngilizlerle başa baş gidecek kadar büyüktür o arşiv. Benim işimde bütün mesele kaynakları bilmek. Ben bir şey yazarken, oturup yazacağım konuyla ilgili, nerede ne yazılmış diye bakmıyorum. Bir çoğunu okuduğum için onların birçoğu kafamda var, hepsi hafızamda. Zaten okurken de gazeteci gözüyle okuyorum ben her şeyi. O yüzden aklımda kalıyor.
-
Bu yüzden de üslubunuz farklı. Bir tarihçi gibi akademik bir dil değil, daha merak uyandıran, sürükleyici bir dil kullanıyorsunuz. - Tabii ben olaylara gazeteci gözüyle bakıyorum, tarihçi gözüyle değil. Bir tarihçi gibi yazsam kimse okumaz. Ben bir Naima tarihini okuduğum vakit, olayın dışında ayrıntılar kalıyor aklımda. Bir de size bir pazar günü için tam bir sayfa verilmişse, sizin göreviniz bilgilendirici, keyif verici bir şeyler yazmaktır. Okuturken eğlendirmek gerekir. Kuru kuru yazarsanız okutamazsınız. Akademisyenler öyle yazar mesela, bir cümle 20 satırdır... "Tarih niye moda oldu Türkiye'de son zamanlarda?" diyorlar. Benim sayemde oldu! Artık bu konuda tevazu göstermeyeceğim.
- Siz kendinizi gazeteci mi olarak tanımlıyorsunuz, tarihçi mi? - Ben gazeteciyim, tarih benim hobimdi ve onun üzerine tarih yazmaya başladım. Gazetede gördüğünüz o sayfa bir tarihçi tarafından değil, bir gazeteci tarafından hazırlanıyor. Ben hiçbir zaman da tarihçi olduğumu iddia etmedim.
|
|
|
|
|
|
|
|
|