| |
|
|
Kusursuz bir cinayet
Bir cinayet, bu kadar başarılı olabilirdi. Bir hedef bu kadar zekice seçilebilirdi. Bir suikast, amaçlarına bu kadar hizmet edebilirdi. Hrant Dink'i hedef olarak belirleyip, tam da bugünlerde öldürmek müthiş bir stratejinin ürünü. Bir taşla onlarca kuş. Dışişleri Bakanı Gül'le geçen hafta konuşurken " Türkiye'nin bir numaralı sorunu Irak, iki numaralı sorunu ise Ermeni meselesi" demişti. İkinci sorun olarak görülen sorun şimdi katmerlendi. Cinayeti kim işledi! 18 yaşlarında bir gençten söz ediliyor. Belki siz bu satırları okurken o yakalanmış olacak. Aynen Trabzon'daki rahip "Santoro cinayeti" gibi. İfadesinde, "Yazılarını okuyordum. Çok kızıyordum. Arkadaşlarla kahvede otururken sinirlendim. Bakkaldan bir tabanca aldım vurdum" diyecek. Hepimiz de buna inanmak "Zorunda kalacağız." Cinayetin arkasında gerçekten kim var! Bunu hiçbir zaman öğrenemeyeceğiz. Çok zeki oldukları dışında hiçbir şey bilemeyeceğiz. Türkiye'yi Batı'dan uzaklaştırmak isteyen içerden birileri. Aynı şeyi amaçlayan dışardan birileri. Hrant Dink'in barışçı söyleminden memnun olmayan diasporanın radikal sağcıları. ABD Kongresi'ndeki görüşme öncesi Türkiye'nin elini zayıflatmak isteyen birileri. Türkiye'deki bazı aşırılar. Hepsi olabilir. Ama kim olduğunun artık önemi yok. Yok çünkü bu "cinayet" Türkiye'nin boynuna bir yafta gibi asıldı. Çünkü Türkiye, barış yanlısı, Türkiye yanlısı, Soykırım iddiaları karşıtı bir vatandaşını "mahkûm etti." Hem de yazısından dolayı değil, yazısının bütününden koparılmış bir cümlesinden dolayı. "Soykırım iddialarından vazgeçelim" diyen bir yazıdan cımbızla çekilen bir cümleyle Dink'i hedef tahtasına oturttu. Ve sonrasında da "korumadı", "koruyamadı," Hrant'ın ölümünü duyunca durup durup ağladım. Onun için mi, ülkem için mi bilmiyorum. Bildiğim şey ise şu; bu ayıp bize yeter. Hem de çoook uzun süre...
|