Ülkeni, onu kanatmadan seveceksin!
Bu dünyaya verdiğimiz mesaj bu işte! Rahibi öldür. Bu memlekete sevdalı, aydın ve cesur bir gönül adamını, Hrant' ı öldür. Bir pusuda Kadir astsubay ölsün. Bir hâkim öldürülsün, yüksek mahkemenin bağrında. Bir avukat ölsün, ölüm orucunda; bir genç cezaevinde, mayında. Birbirini öldür, öldür, öldür.
Sonra buna milliyetçilik de, ulusalcılık de, vatanseverlik filan de. Demokratlık dahi de. Hukuk bile de.
Sokak sokak, cadde cadde, meydan meydan, mezar mezar; aydınların, evlatların, vatandaşların, vurulmuş da uzanmış, öyle yatsın.
Sonra Hep aynı, hep aynı.
Hrant' a "öldürüleceksin" dediler, öldürdüler. Hrant' a "öldürüleceksin" dendi, koruyamadılar. Kayıp bir sokak köpeğinin dahi, ilgilenilirse bulunabildiği bir yerde, bunu akıl edemedi 301'leri filan akıl üstüne akıl eden devlet.
"Katil kimdir?" sorusu elbette önemli; ama bir de şu soru var: Katil nedir ki! Katilin ağaları nedir ki! Bu karanlık sinsilerin, yılanların, akreplerin bu ülkeye hayrı nedir ki! Sorunuz ve sorunumuz bir de budur.
Bir de, bir de şu var: Gazeteciliğin vicdanının temel taşlarından ikisi, "şiddet karşıtlığı ve düşünce özgürlüğüne, çeşitliliğine saygı" dır. Oysa, bizim mesleğimize sadece, İpekçi'nin, Mumcu'nun, Emeç' in, Kışlalı' nın, Darendelioğlu' nun, Ali İhsan Özgür' ün, Kaftancıoğlu' nun, Dursun' un, Anter' in, Göktepe' nin, diğerlerinin ve şimdi Dink' in kanı akmadı; Aynı zamanda, mesleğimizin içinde, insanları, meslektaşlarını hedef gösteren, küfür kıyamet, şiddet kışkırtıcı bir gazeteci ve gazetecilik türünün iğrenç sesi ve fitnesi de bulaştı. Kimi siyasetçileri, hukukçuları ve başkalarını saymıyorum dahi.
Bu ülkeyi hakikaten seven Hrant Dink, "Kim bilir ne daha ne haksızlıklarla karşı karşıya kalacağım 2007'de" diyordu. Alın size! Sıradan faşizmden darbeli faşizme kadar tezgâh açanlar vicdanını başına toplasın. Bu ülke canilikle, bu denli derin ihanetle sevilmez. Böyle sevmeye kalktıkları her an, boğdular.
|