|
|
|
|
|
Politik sinema geceye damgasını vurdu
|
|
Oscar'ın 'kostümlü provası' sayılan Altın Küre'de bu yıl ödüller adeta eşitlikçi bir anlayışa göre dağıtılmış görünüyor. Bırakın geceye damga vurmak, çifte ödülle ayrılan film sayısı bile çok az. Bu yıl da sinema tarihine geçecek bir başyapıt eksikliğinden ziyade kalabalık ve parlak aday listesinden de kaynaklanıyor. 'Babil' ve 'Köstebek' gibi iddialı filmler önemli ama tek ödülle yetinirken geceden en karlı çıkan kuşkusuz Kraliçe Elizabeth biyografileri... 61 yaşındaki İngiliz oyuncu Helen Mirren beklenildiği üzere 'Kraliçe' filmiyle hak ettiği ödülün yanı sıra mini TV dizisinde canlandırdığı bir diğer kraliçe 'Elizabeth I' karakteriyle çifte heykelcik kazandı. Pek saygılı olmasa da yine Majestelerine selam gönderen İdi Amin karakteri ise baştacı edildi. 'The Last King of Scotland'da Uganda'nın eski diktatörünü olağanüstü bir başarıyla canlandıran Amerikalı Forest Whitaker'ın 'En İyi Aktör' ödülünü kazanması isabet olmuş. Gerçi Leonardo di Caprio bu dalda çifte adaylığına rağmen geceden eli boş ayrıldı ama olsun. Meksikalı Alejandro Gonzalez Inarritu'nun yönettiği 'Babil'in drama dalında 'En İyi Film' seçilmesi ise geceye damgasını vuran politik sinemanın göstergesi. Üç kıta üzerinden globalizasyon eleştirisi yapan, terör, ırkçılık ve sevgisizlik üzerine dert anlatan film temasıyla da geçen yılın Oscar süprizi 'Çarpışma' vakasını andırıyor. Keşke sadece Fas bölümüyle yetinseymiş dediğimiz yönetmen, 'Paramparça: Aşklar ve Köpekler' ve '21 Gram' benzeri çok karakterli ve mekanlı bir film yapmış. Inarritu, ödülü Kaliforniya Valisi Arnold Schwarzenegger'in elinde alırken 'Yemin ederim valim, evraklarım düzgün' espriyle de mülteci sorununu gündeme getirmeyi unutmamış. 'Babil' gibi geceden tek ama önemli bir ödülle ayrılan Martin Scorsese ise 'Köstebek' ile verilen 'En İyi Yönetmen' heykelciğini kazandı. Tereyağından kıl çeker ustalığında kotardığı bu suç filmi vizyonumuzda da büyük ilgi görmüştü. Dramada izlediğimiz kabusların ardından müzikal-komedi dalının galibi 'Dreamgirls' başarılı bir müzikal olarak öne çıkıyor. Gerçi 'Chicago' gibi Oscar'da şansı olur mu bilinmez ama Altın Küre'den sonra unutlar artmıştır. Siyahi müziğin ABD piyasasında varolma savaşını anlatan bu duygusal ve dokunaklı müzikal, güçlü rakibi 'Thank You For Not Smoking'e rağmen üç ödül kazandı. Mevzusu önemli, izlemesi keyifli, oyunculuklarıyla gösterişli bir film. Her iki yardımcı rolde de (Eddie Murphy ve Jennifer Hudson) aldığı ödüller şaşırtıcı değil. Gerçi 'Babil'deki kısa rolüyle Brad Pitt de, gözaltlarında biraz fazla kaçan yaşlandırma efektine rağmen etkileyici bir performans gösteriyordu. Rakibi Eddie Murphy'nin kazanması anlaşılır çünkü komik personasını dozunda kullanarak trajik bir karakter yaratmayı başarmış. Genç Jennifer Hudson ise malum bizim pop star gibi yarışmaların özendiği 'American Idol' ile keşfedilen gerçek bir yetenek. 'Rüya Kızlar'daki şarkı ve oyunculuk performansı şahane. Bir başka siyasi taşlama olan 'Borat'ın yaratıcısı Sasha Baron Cohen'e 'En İyi Aktör' ödülü kazandırması da geçtiğimiz yılın en olaylı filminin unutulmadığına delalet. Zaten kendisi de konuşmasında 'Beni henüz dava etmeyen herkese teşekkür ederim' demeyi ihmal etmemiş. Kuşkusuz Altın Küre'nin en 'oyuncaklı' ödülü ise yılların üstadı Clint Eatwood'a gitti. Diğer dallarda adaylığına rağmen Japonca çektiği 'Letter From Iwo Jima', 'En İyi Yabancı Dilde Film' ödülünü aldı. Üstadın kuliste "Artık yabancı yönetmen de oldum, birkaç dil öğrenmem gerek" dediği yazılıyor. İşin oyuncaklı tarafı ise film, yabancı dilde çekilmiş ama bir ABD yapımı. Dolayısıyla bu dalda Oscar kriterlerine uygun değil. Zaten Altın Küreler her ne kadar 'Oscar'ın habercisi' olarak da anılsa ödül faslına gelince genelde farklı sonuçlar çıkıyor. Bu ödüllerin heyecanı da 23 Ocak'ta açıklanacak Oscar adaylarına kadar herkesi oyalar.
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|