|
|
Yağma ekonomisinin yeşil kurbanları
Hiç şüphe yok: Türkiye bir yağma cenneti. Yağmayı durdurmaya yasalar yetmiyor, var olanlar uygulanamıyor ve bu konuda herkesi belli bir umursamazlık sarmış gözüküyor. Ülkenin ana damarlarını, asıl zenginliklerini ve kamuya ait olması gereken varlıklarını yasadışı yollarla ele geçirerek kullanmak ve haksız, yanlış, zararlı rant imparatorlukları kurmak. İşte yapılanın özeti bu. Tüm olay, genel ve ulusal bir özelliğimizden kaynaklanıyor: Biz halk olarak yeşili ve yeşilliği sevmiyoruz. Her yeşil alan, gerek toplum bireylerine, gerekse sorumlu kurumlara boş bırakılmış, işe yaramayan, ziyan olmuş bir arazi olarak gözüküyor. Ve hemen 'işe yaratma' çabaları başlatılıyor.
DOLMABAHÇE VADİSİ BOZULDU İşte tek bir örnek. Sadece İstanbul'da ve sadece Taksim-Dolmabahçe'de son yıllarda yapılanlara bakınız. Dalan döneminde izin verilen devasa Süzer binası... Sözen gibi 'halkçı' bir başkan döneminde, şimdiki GMall'un tam karşısında yapılan bir Opel satış binası... Sonraki dönemlerde onun tepesinde yaptırılan Nikâh Salonu... İstanbul Teknik Üniversitesi'ne ait olup bir dönem açık tutulan yeşil alanın, sonradan parmaklıklarla çevrilip halktan kopartılması. En son, geçen günlerde, geri kalan arazide 'trafik tünelleri' için açılan dev çukurlar. Ve de yol tam Dolmabahçe'ye inerken sağdaki ağaçların içinde birden beliren ve elbette birilerine bol rant getirecek masa ve sandalyeler. Böylece İstanbul'un, ben vaktiyle belediyede mimarken dokunulmaz sayılan ünlü Dolmabahçe Vadisi (o zamanki adıyla iki numaralı 'yeşil alan'), artık geçmişte kalmış güzel bir anıdır. Biraz dikkatli bir gözün hemen fark edeceği bu yağma, üstelik her gün yüzbinlerce insanın geçtiği, kentin tam göbeğinde yaşandı, yaşanıyor. Bunları sineye çeken bir toplumun, Beykoz veya Sarıyer sırtlarında, gözden ırak yerlerdeki yağmaya ilgi duyması beklenir mi? Acarkent olayı belki bu ilgiyi bir ölçüde sağlayabilir, hiç olmazsa en kaba haliyle yağmayı azaltabilir. Bakalım, göreceğiz.
|