|
|
Önce kültür mü yoksa trafik mi?
İstanbul 2010 yılı için Avrupa'nın Kültü Başkenti seçildi ya... Türk halkına en küçük bir sevinci bile çok gören baykuşlar, yine hemen feryada başladı: Böylesine asayiş ve trafik sorunları olan bir kentin kültür başkentliği nesineymiş, filan veya falan semtte gece kapkaççılardan dolaşılamazken bu seçime ne gerek varmış... Sanki kültür başkenti seçmiyoruz, dünyanın en düzenli kentini seçiyoruz. Ama ne yazık ki dünyanın en düzenli, yaşamı en kolaylaştıran kentleri de asla kültür başkenti olamadı. Öyle olsaydı, tüm İsviçre kentlerinin sırayla seçilmesi gerekirdi. İstanbul'un elbette ciddi sorunları var. Ve onların çözülmesi için sürekli çalışmak gerekiyor. Ama ne Avrupa Kültür Başkenti seçildi diye bu sorunlar sihirli bir değnekle çözülür ne de böyle bir seçim "Tüm sorunlarını hallet de gel,'' mantığıyla yürütülür.
Tarihsel doku ele alınmalı Bu tepkiler, tıpkı Orhan Pamuk olayındaki gibi, kültürün önemini kavramamış, kültürü hayatının bir yerine iyice yerleştirememiş bir mantık yapısından geliyor. Kim bilir, bunca kültür lafının belki bir etkisi olur da kültür olayı hayatımıza biraz daha fazla girer. Zaten o gidiş bir başlasa, başta trafik, diğer sorunlarımız da çözüm yoluna girecek, göreceksiniz. 2010 Avrupa Kültür Başkenti olayı için neler yapılmalı? Akla gelen yüzlerce, binlerce şey var. Ben bunları belki birkaç yazıda özetlemeye çalışacağım. Öncelikle kentin tarihsel dokusu ciddi biçimde ele alınmalı. Örneğin Bizans eserlerinin durumu: Belki Saint Jean Studion- İmrahor Kilisesi ayağa kaldırılabilir. Fethiye, Zeyrek, Gül Camii, Vefa Kilise Camii, Fenari İsa Camii gibi eski ve çok önemli mimari yapıların onarımı, çevre düzenlemesi yapılabilir ve sürekli olarak ziyarete açılması sağlanabilir. Kapalı duran kimi sarnıçların, Anemas Zindanlar'nın, Tekfur Sarayı ve Yedikule'nin de düzenlenip açılması, surların onarımının eksik kalan bölümlerinin tamamlanması çok iyi olacaktır. Yıllardır düşlenen özel bir Bizans müzesi de hayata geçirilebilir: Başta Ayasofya'nın ikonları olmak üzere çeşitli eşyaların sergileneceği... Osmanlı'ya gelince... Öncelikle kimi mimari eserlerin, örneğin Mimar Sinan şaheserlerinin ele alınması gerekir. Bir türlü bitmeyen Mihrimah ve Piyalepaşa camilerinin onarımı artık bitirilmeli, Piyalepaşa'nın önündeki bostanlar gerçek bir yeşil alana dönüştürülmelidir. Süleymaniye Külliyesi başta, kimi külliye ve hamamlar ele alınmalıdır. İstanbul'da hâlâ onarım veya yeniden yapım bekleyen birçok çeşme ve köşk de vardır. Haliç'in Kâğıthane'yle birlikte canlandırılması şarttır. Aynı şey, Göksu deresi ve civarı için de söylenebilir. Büyük mahalle projelerinden Fatih, Fener ve Balat'ı tüm sivil mimarisiyle birlikte ele alan projelerde belli bir noktaya gelinmiştir. Bu olay hızlandırılmalı ve Bizans'la Osmanlı'nın birbirine karıştığı bu eski semtler, tümüyle ayağa kaldırılmalıdır. Bu hem büyük bir uluslararası saygınlık konusu hem de İstanbul'un ilerdeki turistik altyapısı için büyük kazanç olacaktır. Topkapı Sarayı'nın depolarındaki sayısız eserin bir kısmının daha sergilenebilmesi için, tercihen o civarda yeni bir müze açılmalıdır. Aynı şeyler, arkeoloji, İslam eserleri gibi depoları çok zengin müzeler için de geçerlidir. İstanbul'un 2010'a yepyeni birkaç müzeyle girmesi savsaklanamayacak bir görev olmalıdır. Daha başka önerilerim de var, ama başka bir yazıya...
|