Suudilere özür borçluyuz
Çoğu kişi yakınır... "Boğaz'ı mahvettiler." "Beton yığınına çevirdiler." Doğruluk payı vardır bu sözlerin. Ama bunu söyleyene sorun... "İster misin o evlerden birini?" Yılışık bir gülümseme belirir yüzünde. Yavşar. "Tabii" der, "kim istemez ki."
Gerçekten sahip olmayı bırakın... Şaka yollu teklifte bile omurgalı durmayı beceremez.
Bakın daha dün... "Suudiler, Mekke'deki Osmanlı kalesi Ecyad'ı yıkıyor" diye, dünyayı ayağa kaldırdık. Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin Kültür Bakanlığı, Suudi Arabistan'ı resmen kınadı. "Ecdadımıza hakarettir" denildi. "Türk milletine küfürdür" denildi. "Siz nasıl müslümansınız... Kabe'yi korumak için o kalede can veren Türk şehitlerinden utanın" denildi. Yetmedi... İmza kampanyaları yaptık. UNESCO'ya şikayet ettik. Yetmedi... TBMM'de gündeme getirdik. Milletvekilleri ağzına geleni söyledi. Nasıl yapacağını açıklamamakla beraber, "gökkubbeyi başlarına yıkarız" diyen bile oldu. Yetmedi... Suudi Arabistan'ın Ankara Büyükelçisi, Dışişleri Bakanlığı'na çağrıldı... Fırçalandı. "Höt" falan denildi.
Dinlemedi tabii adam. Ciddiye bile almadı. Önce... Türk düşmanı İngiliz ajanın Cidde'de oturduğu evi, restore etti... Kapısına da, "Bu ev, Türkler'e karşı bağımsızlık savaşı vermemize yardımcı olan Lawrence'in karargahıdır" plaketi astı. Nispet yapar gibi. Sonra... Yıktı kalemizi. Dozerle. Yerine de binalar yaptı.
E bugün bakıyoruz... O binalardaki dairelerden en çok kim satın almış, devremülk olarak? Biz.
Bitirmeden ilave edeyim... Bizim "hele bi yık" diye babalandığımız dönemde, Suudi yönetiminin sesi olarak bilinen Okaz gazetesi, şu manşeti atmıştı: "Tarih bilinci hakkında konuşacak en son ülke, Türkiye'dir."
Haklıymış Arap. Ben kendi payıma, özür dilerim.
|