Odada yokmuşum gibi davranıyorlar
Hematoloji servisinde on iki gündür yatıyorum. Hocalar, asistanlarıyla birlikte her gün vizite geliyorlar. Kendi aralarında konuşup, bana bir şey demeden odadan çıkıp gidiyorlar. Konuştukları benim hastalığım, ama konuşmalarından bir şey anlamıyorum. İçlerinden biri bari, benim anlayacağım şekilde bilgi verse olmaz mı? Her gün bir sürü tahlil yapılıyor, benden kan alıyorlar. Sonuçlarından haberim olmuyor. Dosyaya bakıyorum, benim anlayabileceğim gibi değil. Eş, dost gelip durumumu soruyor. Ben kendi durumumu bilmiyorum ki, onlara söyleyeyim.
Maalesef bu okuyucumun dile getirdiği sorun, her gün yüzlerce hastanede yaşanan benzerlerinden sadece biri. Hekimler; hasta hakkında, hastanın yaşamı, geleceği hakkında karar verirlerken, sanki hasta yokmuş gibi davranabiliyorlar. Hastanın kendisi hakkında bilgilenme, karar süreçlerine katılma ve son sözü söyleme hakkını görmezden gelebiliyorlar. Hekimin misyonu; hastanın talebi durumunda ve talebi ölçüsünde kendisine yardımcı olmak. Bununla yetinmeyip, hastayı dışlayarak onun yaşamına hükmetmeye kalkışılması, tam bir yetki aşımı. Hastanın teşhis veya tedavi için hekime başvurması veya hastaneye yatması, onunla 'eti senin, kemiği benim' mantığıyla bir sözleşme yapıldığı anlamına gelmez.
BUYURGAN HEKİM 'Madem benden yardım istiyorsun, o halde kendini bana teslim et. Ben ne istersem onu yapayım. Bana soru sorma, kararlarıma itiraz etme. Bana güven. Ben, zaten senin için doğru olanı yapıyorum' anlayışıyla davranan buyurgan hekim, adeta baba rolü oynuyor. Hastaya söz hakkı tanımıyor. Hasta ise adeta kurbanlık koyun gibi çaresiz, dışlanmış, kendi hayatı üzerinde tasarruf etme yetisinden mahrum bir halde, çevresinde olan bitenleri şaşkınlıkla seyrediyor. Her şey olup bittikten, teşhis kesinleştikten ya da tedaviye karar verildikten sonra, yasal zorunluluk gereği hastadan onay almak için bilgilendirme yapılması yeterli değil. Doğru olan, her muayene ve tetkikten sonra, bulguların hastalarla paylaşılması. Oysa, hastasının kan basıncını ölçtüğünde, bulduğu değeri hastasına söyleyen hekimlerin sayısı yok denecek kadar az.
BİLGİLENME HAKKI Hasta, günlerce, haftalarca serviste, poliklinik kapılarında, laboratuvar önlerinde merak, endişe ve korkuyla çeşit çeşit muayenelerden geçip, istenen tetkikleri yaptırmak için koşuşturup duruyor. Ama bir Allah'ın kulu çıkıp da, kendisine nelerin, niçin yapıldığını ve sonuçların nasıl çıktığını söylemiyor. Oysa hastalar, şikayetlerinin başladığı günden itibaren sağlıkları, yaşamları ve gelecekleri hakkında endişeler duyarlar. Kötü olasılıkları düşünürler. Ölüm ve sakatlanma korkusuna yakalanırlar. Zaten, hastaları hekime taşıyan da bu endişe ve korkularıdır. Hekime düşen; hastasının bu durumunu anlayıp, onun merak ve endişelerini giderecek şekilde sürekli bilgi akışı sağlamak, tanı ve tedavi sürecinin her aşamasında elde edilen sonuçları hastayla paylaşıp, bir sonraki adımı onunla birlikte planlamaktır.
Prof. Dr. Tevfik Özlü
|