|
|
|
|
|
|
|
Son yıllarda sel felaketleri 7 kat arttı
İstanbul Teknik Üniversitesi (İTÜ) Meteoroloji Mühendisliği Bölümü ve Afet Yönetim Merkezi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Mikdat Kadıoğlu, sel ihbarları yapabilecek şekilde donatılmış ve görevlendirilmiş bir teknik kurum olmadığı sürece taşkın ve baraj selleri de dahil olmak üzere seller nedeniyle kayıpların yaşanmaya devam edeceğini bildirdi.
Yurt genelinde meydana gelen yağışlar ve sel felaketiyle ilgili soruları yanıtlayan Prof. Dr. Mikdat Kadıoğlu, küresel ısınmanın, yağış şiddetinde kesin olarak büyük artışlara neden olduğunu söyledi.
Böylece
artık şiddetli yağışların, kuru su kanallarını veya küçük çayları, gürül gürül akan tehlikeli sel sularına dönüştürebildiğini anlatan Prof. Dr. Kadıoğlu, plansız ve bilinçsiz yerleşimler ile yanlış arazi kullanımı sonucu, sellere daha fazla maruz kalındığını kaydetti.
'DOĞAL AFETLERİN SAYISI 7 KAT ARTTI'
Son yıllarda Türkiye'nin de aralarında bulunduğu tropiklerin dışındaki ülkelerde, gök gürültülü sağanak yağışlardan dolayı şehirlerdeki ani sellerin sayısı ve şiddetinde de artış gözlendiğini anlatan Prof. Dr. Kadıoğlu, bunun, hızla artan çarpık yerleşim bölgelerinde afete dönüşebildiğini dile getirdi.
Seller dahil olmak üzere 1990-2000 arasında meydana gelen doğal afetlerin sayısının, 1900-1940 yıllarında meydana gelenlerden 7 kat daha fazla olduğunu vurgulayan Prof. Dr. Kadıoğlu, Türkiye daha önce de ders alması gereken çok sayıda sel afeti yaşandığını vurguladı.
Haziran 1990'da Trabzon'da, Mayıs 1991 Doğu Anadolu Bölgesi'nde, Ağustos 1982'de Ankara ve çevresinde, Temmuz 1995'te Senirkent'te, Ağustos 1998'de Trabzon Sürmene-Köprübaşı-Beşköy'de görülen sellerin bunlardan bir kaçı olduğunu ifade eden Prof. Dr. Kadıoğlu, şöyle konuştu:
''Türkiye'de seller, sahipsiz afetlerden biridir. Bu nedenle de ülkemizde şehir selleri ile ilgili yeterince istatistiki bilgi mevcut değildir. Örneğin, Amerika Birleşik Devletleri'nde her yıl ortalama olarak 140 kişi sellerden ölmektedir. Bu ölümlerin yarısı otomobillerin içinde olmaktadır. Türkiye'de ise daha çok sel yataklarına yerleşmiş, bu bölgelerde yaşayan, sel için gerektiği gibi uyarılmayan ve sel sularında yürüyen insanlar daha çok ölmektedir.''
'NEHİR YATAKLARINDAKİ SELLERDE ÖLÜMLER HIZLA ARTIYOR'
Devlet Su İşleri'nin (DSİ), bu güne kadar yaptığı 578 baraj ve gölet ve benzeri yapılarla, ülkemizdeki akarsu sellerinin (taşkın) önlenmesinde büyük başarı sağladığını dile getiren Prof. Dr. Kadıoğlu, sözlerine şöyle devam etti:
''Taşkın yıllıkları incelediğinde Türkiye genelinde 1956-1997 yılları arasındaki onar yıllık dönemlere göre, nehirlere bağlı olan sel sayısı azalırken, ölüm sayısı ve maddi zararlar hızla artıyor. Diğer bir deyişle, ülkemizde dere yataklarına müdahale ve yerleşimler, barajların getirdiği yararlardan daha fazla zarar veriyor.''
'MODERN ANLAMDA SEL VE FIRTINA UYARISI YAPILMIYOR'
Prof. Dr. Kadıoğlu, ülkemizde modern anlamda ve noktasal sel ve fırtına uyarısı yapılamadığını savunarak, bu nedenden dolayı çok fazla can ve mal kayıpları olduğunu vurguladı.
Gelişmiş ülkelerde doğru arazi kullanım politikaları, hidro-meteorolojik gözlem ağları, meteoroloji radarı, otomatik yağış istasyonları ile doğru ve erken tahminler yapılabildiğini belirten Prof. Dr. Mikdat Kadıoğlu, zamanında yapılan uyarılar ile can ve mal kayıplarının en aza indirgenebildiğini anlattı.
Ülkemizde ise meteorolojik sel gözetleme ve uyarıları ile su kaynakları yönetiminin doğru dürüst yapılamadığını iddia eden Prof. Dr. Kadıoğlu, şöyle devam etti:
''Çünkü ülkemizde sel tahmini için gerekli olan yağış miktarını Devlet Meteoroloji İşleri Müdürlüğü (DMİ), akışa geçen yağış miktarını ise Devlet Su İşleri (DSİ) ölçmektedir. Diğer bir deyişle, Türkiye'de meteorolojik gözlemler DMİ, DSİ ve Elektrik İşleri Etüt İdaresi (EİEİ) gibi ayrı ayrı kamu kurumları tarafından yapılıyor ve veriler anında paylaşılıp değerlendirilemiyor. Bu dağınık yapı, büyük kaynak israfı ile birlikte sel ve benzeri afet uyarılarının gereği gibi yapılamamasına neden oluyor.
Şu an ülkemizde hizmet veren az sayıdaki her yağış istasyonunun verileri gerçek zaman aralığında merkeze aktarılamamakta. Bu arada dere ve nehirlerdeki suyun debilerini ölçmek için eskiden işletilen birçok 'Akım Gözlem İstasyonları' da gereksiz nedenlerle kapatılmış. Bu nedenlerden dolayı, selleri önceden tespit edip kamuyu bilgilendirecek ve barajlardaki suyu yönetecek 'Sayısal Taşkın Modellerini' de içeren 'Erken Uyarı Sistemleri' gerektiği gibi mevcut değildir.''
'KRİZ YÖNETİMİNDEN RİSK YÖNETİMİNE GEÇİLMELİ'
Seller ile mücadelede bütünleşik bir bakış ve bir sistem dahilinde kriz yönetiminden, risk yönetimine geçilmesi gerektiğini vurgulayan Prof. Dr. Kadıoğlu, Türkiye'de seller ile mücadelede acilen zihniyet değişimine gidilmesi çağrısında bulundu.
İstanbul'daki sel ve su baskınları hakkında da görüşlerini ifade eden Prof. Dr. Mikdat Kadıoğlu, İTÜ Meteoroloji Mühendisliği Bölümü öğretim üyeleri olarak, ''İstanbul Sel Master Planı'' adıyla kapsamlı proje hazırladıklarını anlattı.Son bir kaç gündür ülkemizde yaşanan sellerin depremden başka afetlerin de ülkemiz için bir tehdit olduğu gerçeğini yalın şekilde ortaya koyduğunu vurgulayan Prof. Dr. Kadıoğlu, sözlerini şöyle tamamladı:
''Ülkemizde de meteorolojik koşulları izleyerek, sel ihbarları yapabilecek şekilde donatılmış ve görevlendirilmiş bir teknik kurum olmadığı sürece taşkın ve baraj selleri de dahil olmak üzere seller nedeniyle daha çok kayıplara uğrayacağız.''
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|